Bu kim diye bana sorar. Ben de Yunus, derim. Eğer hangi Yunus derse ses çıkarmadan çek git. Yok, eğer bizim Yunus mu derse, kalk şeyhinin eline sarıl...
Yunus Emre ve Taptuk Emre Kıssası
Nasıl bizim Yunus oldu?
Köyünde, çiftiyle çubuğu ile meşgul olan Yunus Emre, bir kıtlık yılında çok bunalır. Bir çok kerametlerini duyduğu, kuraklıktan etkilenenlere geçimlik buğday veren Hacı Bektaş-ı Veliden yardım almak fikrine düşer. Müracaata karar verir. Hacı Bektaş dergâhının yolunu tutar.
Yol uzundur. Birçok köy, kasaba, şehir görür, insan tanır. Uzun bir yolculuktan sonra köye yaklaşınca düşünür. Boş giden boş çıkar derler. Fakat ne götürsün. Dağlardan alıç toplar heybelerini doldurarak Hacı Bektaşın Dergâhına gelir.
Piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. Yunusun bu ihlası Hacı Bektaşın pek hoşuna gider, ona lutf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. Yunus geri dönmek için acele eder. Dervişler Pire Yunusun acelesini anlatırlar.
Ancak Yunus Emredeki cevheri gönül gözüyle gören
Hacı Bektaş,
Buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye sordurur.
Sorunun sırrından gafil olan
Yunus;
Ben himmeti ne yapacağım, bana buğday gerek. der.
Hacı Bektaş;
Heybelerinin aldığı kadar buğday doldurulmasını, Yunus Emreye verilmesini ister.
İstediğini alan Yunus Emre yola düşer.
Buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan Yunus gaflet uykusundan uyanır, içini pişmanlık duygusu kaplar.
Ben ne yaptım? Himmet alsaydım, buğdayı da bulurdum diye düşünür. Derhal geri dönerek kendisini karşılayan dervişe,
Erenler, himmet ettiği nasibi versin, buğday gerekmez bana! der
Durum Hacı Bektaşa bildirilince Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri ise, o ihsanın anahtarını Taptuk Emreye verdiklerini bu yüzden isterse gidip nasibini ondan almasını söyler.
Bu cevap üzerine Yunus, Taptuk Emre dergâhına giderek olan biteni anlatır. Taptuk Emre;
Hâlin bize malum oldu der ve yol haritasını çizer:
Hizmet et, emek ver, nasibini al!
Daha öncesinde fırsatı kaçıran Yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl Taptuk Emre dergahında hizmet eder, tekkesine odun taşır. Fakat bu kırk yıl içinde bir kere bile bir tek eğri odun götürmez.
Yunusun Şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğrisi bulunmaması Taptukun gözünden kaçmaz. Sonra Yunusa odunluktaki odunları gösterir:
Ey Yunus der. Dağdan kestiğin, getirdiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Meraklandım. Acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?
Yunus gülümser ve cevaplar;
Ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan içeri odunun bile eğrisi giremez efendim. diye cevap verir.
Taptukun Tapusunda
Kul olduk kapusunda
Yunus miskin çiğ idi
Pişdük elhamdülillah.
Taptuk eydür bu Yunusa
Bu aşk Hakka irerse
Kamulardan ol yücedir.
Ben ana nice ireyim.
Baktuğum yüzde gördüm
Taptukumun nurunu
Maksudum bugün bildim
Niderem ben yarını.
Aşk sultanı Taptuk dürur
Yunus gedadır kapuda
Gedalar lütfeylemek
Kalde dürur Sultana.
Şeyh-ü Danişmend-ü Veli
Cumlesi birdir er yolu
Yunus dur dervişler kulu
Taptuk gibi serveri var.
Sorun Taptuklu Yunusa
Bu dünyadan ne anladı.
Bu dünyanın kararı yok
Sen neyimiş ben neyimiş
Yine esirdi Yunus
Taptuk Yunusu gözler.
Meğer anın gönlünden
Bir cüra şerbet içti.
Yunus sen Taptukuna kıl dualar
Dime kim nu kılam bu aşk elinden.
Taptuk diyem cümle dile
Ananmışam değme kula
Yunus dahi hod kim ola
Bu sözleri diyen benem.
Yunus Emre, Taptuk babaya hizmet ederken, bir türlü feyze erişemediğini görüp canı sıkılır ve tekkeden ayrılır, yolda birkaç dervişe rastlar, onlarla yoldaş olur.
Akşam olunca dervişlerden biri dua eder,
Cenabı Mevla, gayp aleminden bir sofra gönderir, yerler,içerler. Ertesi akşam öbür derviş dua eder. Hasılı Yunusa sıra gelir. Yunus ellerini kaldırıp;
Allahım, ben de bir feyz yok, yalnız sen benim yüzümü kara çıkarma bunların yanında. Bunlar kimin yüzü suyu hürmetine senden yemek istiyorlarsa lutfet, o zatın hakkıçün yemek gönder.
O akşam her akşamkinden fazla ve üç sofra dolusu yemek gelir. Dervişler, kimin hürmetine dua ettin, söyle diye Yunusa ısrarda bulunurlar. Yunus, önce siz söyleyin der. Onlar da biz duayı, Tapduk Emrenin kapısında kırk yıl hizmet eden erin hürmetine yapıyoruz derler.
Yunus, feyze erişmiş olduğunu, fakat kendisinin bilemediğini anlayıp derhal döner ve sabaha karşı Tapduk Emrenin dergâhına gelir. Şeyhin hanımı Ana bacıdan, şeyhe kendisini affettirmesini rica eder.
Ana bacı, sen kapının eşiğine yat, şeyh namaza çıkarken ayağı sana dokunur ve kim bu diye bana sorar. Ben Yunus derim. Bizim Yunus mu? Derse anla ki gönlünden çıkmamışsın. Hemen af dile. Yok, eğer hangi Yunus derse anla ki gönlünden çıkmışsın, artık derdine derman ara.
Tapdukun gözleri görmezmiş. Yunus ana bacının dediği gibi yapar. Bizim Yunus mu diye sorunca kendisinden af diler ve suçunu bağışlatır. Fakat Tapduk Emre:
Mertebeni öğrendin, artık burada duramazsın. Asamı attığım yere gider, orada ruhunu teslim edersin der ve asasını atar.
Yunus Emre bu asayı tam beş yıl arar, sonunda sarıköyde bulur, orada hakkın rahmetine kavuşur.