Samsun Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü ve Atakum Gençlik Merkezinin paydaşlığında Atakum Gençlik Merkezinde gerçekleşen Yaşar Doğu Konferansına büyük ilgi gösterildi.Yaşar Doğu Samsun'da Konferansla Anıldı
Samsun Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü ve Atakum Gençlik Merkezinin paydaşlığında Atakum Gençlik Merkezinde gerçekleşen Yaşar Doğu Konferansına büyük ilgi gösterildi.
Prof. Dr. Gazanfer Doğu'dan Atakum Gençlik Merkezi Müdürü Salih Sever'e teşekkür
Prof. Dr. Gazanfer Doğu Atakum Gençlik Merkezi Müdürü Salih Sever'e gösterdiği ilgi ve sıcak ev sahipliğinden dolayı teşekkür etti.
Yaşar Doğu'nun oğlu Prof. Dr. Gazanfer Doğu ile Arş. Yazar Ahmet Seven'in konuşmacı olarak katıldığı konferans ilgi ile dinlendi.
Adnan İpekdal: Değerlerimize sahip çıkmak önde gelen görevlerimiz arasındadır.
Konferans öncesi bir konuşma yapan Samsun İl Kültür ve Turizm Müdürü Adnan İpekdal değerlerimize sahip çıkmak önde gelen görevlerimiz arasındadır. Onlardan alınacak önemli dersler vardır. Efsane Güreşçimiz Yaşar Doğu'nun vefatının 62. yılında onu anmak için tertiplediğimiz programa katkı vermenin mutluluğu içerisindeyim diyerek konuştu.
Prof Dr. Gazanfer Doğu: Babamı efsane yapan sporculuğunun yanısıra onun örnek ahlakıdır
“Babam öyle kolay anlatılacak bir insan değildi. Hayatı boyunca daima inançlı bir yaşayış içerisinde olan, kötülüğe hiç bir zaman boyun eğmeyen, bunların üstesinden gelebilmek için büyük mücadeleler veren bir kişiliğe sahipti. O yalnız emeğine güvenir, açık yürekli olmayı, mertliği bizlere de tavsiye ederdi. Ufacık çocuk olmamıza rağmen bizimle öyle bir ilişki kurardı ki, babam evde bulunduğu zamanlar biz sokağa çıkıp oynamak istemezdik. Evde onunla boğuşur, kokusunu alır, dizinin dibinden ayrılmazdık”
Babam kamplarda bulunduğu zamanlarda gece sporcuların odalarına gider, onlara sütlerini içirir üstü açık olanların üstünü örterdi. Merhameti ve yufka yürekliliği her zaman öne çıkardı. Küçükleri sevdiği kadar büyükleri de çok severdi. Mahallemizin camisinden sabah namazı çıkan büyüklerin yaşlıların geldikleri ilk uğrak yeri bizim evin altındaki kahveydi. Babam evde eliyle onlara tereyağlı ekmek hazırlar aşağı götürürdü. Hatta ekmeğin üstüne önce tereyağı, sonra gül reçeli sürer ve onu camiden çıkan yaşlılara eliyle ikram ederdi. Büyüklere karşı çok ayrı bir saygısı vardı ve büyüklerle oturup sohbet etmeyi seviyordu.
Böylesi bir insan sevgisi olan babamla biz bir bütünün parçası gibiydik. Evde bulunduğu kısa günler bizim için bayram günleri kadar güzeldi. En azında ona benzer bir heyecan yaşardık. Babalığı çok özeldi. Bize öyle tatlı aile sıcaklığı sağlıyordu ki, bunun hiç bir maddiyat ile sağlanamayacağını yaşadıkça anladık. O bize sevgi denizinde yüzmeyi öğretti. Biz de ondan öğrendiklerimiz ile kendi çocuklarımıza benzer sıcaklığı yaşatmaya çalışıyoruz. Çok genç yaşta aramızdan ayrılıp gitti. Her geçen gün onu daha fazla özlüyoruz. Aslında o bize gösterdiği babalık şefkatiyle kendisini özletiyor. Elimden tutuşu ve gözlerime tebessümle bakışının sıcaklığını hala yaşıyorum. Mesela babam kendi babasını hiç görmemiş. Ömrü boyunca da bunun hasretini yüreğinde hissetmiş. O vefat ettiğinde ben 7 yaşlarında bir çocuktum. İnsan o yaşta her şeyin farkına varamıyor. Bu kısacık zaman dilimini saymazsak ikimizin de bu yanı birbirimize benziyor. Yani bu yanımızla ikimizde baba hasreti çeken insan olduk.
Annem eşine sadık vefakâr ve vefalı bir kadındı. Babam evde yokken onun yokluğunu bize hissettirmemeye çalışırdı. Babam turnuvalara gidip dönünceye kadar hep onu konuşur yollarını gözlerdik. Annem babama bu fedakârlığıyla büyük destek olur, moral verirdi. Babam gittiği yerlerden bize ayrı ayrı hediyeler getirirdi. Sürprizler yapmayı severdi. Bazen de gelirken size ne getireyim diye sorduğu olurdu. O zaman annem; "Milletimiz adına şampiyon ol da gel. Bizim için bundan daha büyük hediye ne olabilir ki" derdi. Tabi evde ikisi kız, üçü erkek olmak üzere beş çocuk vardı. Babam olmadığı zamanlarda onların sorumluluğu annemdeydi. Babamın gözü ardında kalmamalıydı. Bir sporcu için en büyük güç kaynağı moraldir. Ne yerseniz yiyin, nasıl çalışırsanız çalışın elbette bunlar çok önemli fakat her şeyden daha önemlisi iyi bir morale sahip olmanızdır. İşte bizim evimiz bu anlamda babamı turnuvalara hazırlayan önemli bir moral merkezi gibiydi. Bir şampiyonun eşi ve çocukları o kişiye karşı sorumlulukları vardır. İşte bizler bu sorumluluğun farkında olarak davranıyorduk. Anneciğimin bu konuda bizleri nasıl yetiştirdiğini unutmam mümkün değil.
Babam eli açık bir insanmış. Güreşçiler Ankara'ya geldiği zaman onları Çiçek Lokantası'na götürürmüş. Bir ara köfteciliğe soyunmuş ancak misafirlere olan ikramın satışın önüne geçmesi sonucunda kısa sürede iflas etmiş. Güreşe yaptığı katkılardan dolayı dönemin Başbakanı ona Varlık Mahallesi'nde birkaç ev hediye etmiş o da tüm evleri sporcularına vermiş, kendisine bir tane bile ayırmamış. Güreşe ve güreşçilerine öyle bağlıydı ki… Onlar için fedakârlık yapmayacağı şey yoktu. Her birini öz evladı gibi severdi. Onların eşleri babamın gelinleri gibiydi. Hatta onlara seslenirken gelin hanım diye hitap ederdi.
Prof. Dr. Gazanfer Doğu "Oğlu olmaktan hayatımın her anında gurur duyduğum Yaşar Doğu, ailesinden daha çok evladım dediği güreşçilerine vakit ayırırdı. Ben ve kardeşlerim bundan dolayı şikâyetçi değildik. Bugüne kadar da hiç şikâyetçi olmadık. Hatta sitem bile etmedik. Onun hayat anlayışı, milletine olan sevgisiydi bu.
Bu milletin başını göğe yükseltecek bir nesil yetiştirmek, kendisinden de ailesinden de daha çok önem taşıyordu. Kırk derece sıtma ateşinde yanarken doktorunun çıkarsan minderde ölürsün demesine rağmen: "Ben buraya Türk Milletini temsilen geldim onu yerde bırakıp kaçtı dedirtmem" diyecek kadar bu ülkeye sevdalı birisiydi. Ay yıldızlı Türk Bayrağı evimizde sürekli asılıydı. Babam vefat ettiğinde Ankara'daki bir ev dışında geriye, vatana millete hayırlı bireyler yetiştirme uğrunda altına girdiği borçlar dışında maddi hiçbir şey bırakmadı. Ancak tertemiz bir isim bıraktı ki, bu Aziz Türk Milleti sağlığında olmasa bile öldükten sonra bizlere sahip çıktı.
Babam öldüğü zaman geride bıraktığı temiz isim ve itibar bize parayla satın alınmayacak imkânlar yarattı, güzellikler yaşattı. Türk Milletinin vergisi ile Amerika'da spor eğitimi alma şansını yakaladım ve 1986'dan bu yana Türkiye'de bu millete borcumuzu ödemek için bugün Türk Yükseköğretim sisteminde öğrencilerime hep daha fazlasını vermeye çalışıyorum. Türk Milleti o kadar büyük bir millet ki o insanı kendisine verdiği fedakârlıkları karşılıksız bırakmıyor.
Babam bu milletin sevgisini öyle çok kazanmış olacak ki sadece Samsun’da, Kavak'ta değil Türkiye'nin en ücra köy kahvelerinde bile posterlerini görebilmek mümkün. Nitekim o öldükten sonra bu millet onun verdiklerine karşı onu abideleştirerek cevap vermiştir.
Yaşar Doğu, madalya sayısı bakımından diğer sporcuların gerisinde kalmış olsa da halk tarafından benimsenmiş ve sevilmiştir. Babam öldüğünde yedi yaşındaydım ve onunla fazla bir paylaşımımız olmadı. Bu yüzden takım arkadaşları ile konuşup onlardan babamı anlatmalarını isterdim hep.
Babam, zamanının çoğunu güreşe vakfeden ama ailesini ve çocuklarını mümkün olduğunca ihmal etmeyen bir insandı. İyi bir mümindi, inatçı ve hırslı, milliyetçi, dürüst ve ahlaklı bir kişilikti. Bir şehit çocuğu olarak yokluk ve zorluklar içinde büyümüştür. Farklı sektörlerde işçi olarak çalışmış, bunun yanı sıra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde antrenör ve milli takımlar sorumlusu olarak görev almıştır. Yaşar Doğu, ay yıldızlı mayo ile tam 47 güreş yaptı ve bir yenilginin dışında 46 güreşinin 33'ünü tuşla kazandı. Kazandığı 46 güreşin normal süresinin yarısı kadar sürede yaptığı tuşlarla arşivlere geçmiştir. Şampiyon bir sporcu olmasının yanında yetiştirdiği öğrencileri ile yeni şampiyonlar çıkarmış ve yalnızca kendi şampiyonluğu ile yetinmemiştir.
Babam çeşitli ülkelerden güreşçilik ve antrenörlük teklifleri almış fakat bu teklifleri: "Biz para için değil şeref için güreşiyoruz. Ben Türk bayrağı dışında başka bir bayrağın altında yarışmam. Kimseyi de Türklere karşı yarışmaları için eğitmem."diyerek geri çevirmiştir.
Yaşar Doğu gibi olmak isteyen sporcularımızın önce onu kendilerine örnek seçmeleri lazım. Ondan sonra ahlaklı dürüst bir yaşam ve çok çalışma geliyor. Temelinde babamdan bizim aldığımız her şeyin başı inanç ve ahlak. İnancın ve ahlakın yoğun olduğu, dorukta olduğu ortamlarda fedakârlıkta gelir, başarı da gelir.
Yaşar Doğu’yu elde ettiği şampiyonluklarıyla değil, felsefesiyle anlamak lazım. O güreşçilere ne vermek neleri kazandırmak istiyordu. Onu gerçek anlamda anlamak ve yaşatmak ancak böyle olacaktır.
Bugünkü anlayışın değişmesi lazım. Bakın babam ve arkadaşları o zamanlar Dünya Şampiyonu olmuş sıfattayken bile kendi elleri ile odun götürüp su kaynatıp antrenmandan sonra banyolarını yaparlarmış. Ama bugünkü çocuklar güreş yaptıktan sonra ne kadar temizleniyorlar. Bunu yalnız fiziki anlamda söylemiyorum ahlaki anlamda da söylüyorum. Babam o zamanlar iki rekât namaz kılmadan mindere çıkmazmış. Bunun fiziki değil esas ruhsal boyutunu düşünmek lazım. Bugünkü güreşçi mindere çıkarken aklında neler düşünüyor buna iyi bakmak lazım. Hiçbir başarı kendiliğinden gelmiyor. Belli bir çaba belli bir mücadeleden sonra geliyor" diyerek konuştu.
Ahmet SEVEN: Yaşar Doğu Türk Güreşinde yeni bir devir açmıştır
Daha sonra konuşan Arş Yazar Ahmet SevenYaşar Doğunun hayatından kesitler sunarak yaptığı konuşmasında:
Yaşar Doğuyla birlikte güreş bir spor dalı olmakla kalmamış, aynı zamanda irfan mektebi kimliği de kazanmıştır. Güreş Kulübünü ocak ve Pehlivan Tekkesi bilen Doğu, bir anlamda bu kapının Yunus Emre’si olmuştur. Tıpkı o da Yunus gibi düşünerek güreşe eğri şeylerin girmesine müsaade etmemiş, hayatı boyunca bunun mücadelesini vermiştir. Milletimizin güreşe olan sevgisini yeniden uyandırmış, onu milli ve manevi şuurla besleyerek büyütmeyi başarmıştır.
Yakın Güreş tarihimizi tahlil edenlerin Yaşar Doğu’dan evvel ve Yaşar Doğu’dan sonra diyerek iki bölümde inceleme yapmaları yerinde bir tespittir. Onun vefatıyla ‘Yaşar öldü Türk Güreşi öldü’ söylentileri de üzerinde durulması gereken bir gerçeğin ifadesidir.
Her milletin gücünü temsil eden efsanevi kahramanları vardır. Rusların Aleksandr Medved’i, Pakistanın Kala’sı, İranlıların Gulam Rıza Tahti’si olduğu gibi. Bu manada Türk Milletinin gücünü temsil eden kahraman da Yaşar Doğu’dur.
1948 Londra Olimpiyatlarında Yaşar Doğu’nun finalde tuşla yendiği Avustralyalı güreşçi Richard Edward Gerrard’ın: ‘Böylesine müthiş bir güreşçiye yenilmiş olmak insana üzüntü değil, keyif vermeliydi. Ben, yaşantım boyunca Yaşar Doğu'ya yenilmiş olmanın, hem de finalde yenilmiş olmanın keyfini yaşadım. Başkalarını bilemem…’ diyerek söylediği sözler tarihte acaba kaç sporcuya nasip olmuştur?
O dönemde Yaşar Doğu’yu yenmek şöyle dursun onunla müsabaka yapmış olmak bile rakipleri için birer gururdu. Mısırlı Milli Güreşçi Adil Mustafa 1948 Londra Olimpiyatlarında Yaşar Doğu ile müsabaka yapıp karşısında birkaç dakika fazla dayanabilmesinden dolayı Mısır’da kahramanlar gibi karşılandığını söylemişti.
Hayali kahramanlar üretip genç nesillere sunmaya çalışılan günümüz dünyasında Yaşar Doğu örnek ahlakından istifade edilmesi gereken gerçek bir kahraman ve örnek alınacak bir rol modeldir" diyerek sürdürdü.