YANGIN VE EKOLOJİK OKURYAZARLIK
Doğal afetleri önlememiz mümkün değil.
Deprem, heyelan, sel, yangın
En fazla zararlarını azaltıcı tedbirler alabiliyoruz.
İnsanoğlunun geliştirdiği teknoloji henüz doğal afetlerin zararlarını tam olarak ortadankaldırmayı başaramadı.
Hala meydana gelecek bir İstanbul depreminin etkilerini konuşuyoruz, özellikle Karadeniz bölgemizde neredeyse her yıl yaşadığımız üzücü sel heyelan haberlerini üzülerek izliyoruz.
En son Artvin Arhavi ve Karadeniz bölgemizdeki diğer birkaç ilçemizde yaşanan sel felaketlerini üzülerek izledik.
Doğal afetlerle hep mücadele ettik ve bu mücadele uzun süre devam edecek gibi
görünüyor.
Bugünlerde ise bir başka doğal afet üzüyor bizleri, yüreğimiz, ciğerlerimiz yanıyor.
Ormanlarımız göz göre göre çıra gibi yanıyor.
Üzerine titrediğimiz takdirde bitmez tükenmek bilmeyen bir hazine olan ormanlarımız içindeki görülesi nadide doğal güzellikleri, doğal yaşamın vazgeçilmezi o güzelim canlıları, endemik türleri ile kayboluyor.
Ne yazık ki yangınların önemli bir kısmı insan kaynaklı. Bilinçsizlik, söndürülmeyen mangallar, anız yakmak, kırılmış, atılmış cam kırıkları, önlem almadan ateş yakmak
Bizleri en kahreden ise bilinçli çıkarılan orman yangınları.
Orman yangınlarının % 94 ü insan kaynaklı. Sadece yüzde altılık bir kısım doğal
yangınlar. Yani iş yine bizde bitiyor.
Önce sel bir hafta sonra da yangın ile üzüldüğümüz bu günlerde son dönemlerde
hayatımıza giren ve duyulmaya başlayan bir kavram olan Ekolojik okuryazarlık
kavramından söz etmek istiyorum.
Bu kavram en basit ifadeyle herkesin elini taşın altına koyması anlamına geliyor.
Bu kavram doğayı korumanın sadece bazı doğal hatayı koruma kurumların, çevre
derneklerinin işi olmadığını herkesin üzerine bir sorumluluk düştüğünü hatırlatıyor
bizlere.
Çevremizdeki doğal yaşamı anlamaya Ekolojik okuryazarlık, doğayla uyumlu yaşamayı kendine ilke edinmiş kişiye de ekolojik okuryazar deniliyor.
Ekolojik okuryazar çevresi ile barışık bireyler yetiştirmeye katkı sağlar bunu amaç
edinir, dere yataklarına ev yapılmaması gerektiğini bilir, tarım arazilerini bilinçli
kullanır, doğadan ihtiyacı olduğu kadarını alır, doğanın ve insanın nefes alması için ağaç diker
Geleceğin insanları için yaşanabilir bir dünya bırakmaya çalışır.
Tüketim insanı olmak yerine koruyucu yaşatıcı olmayı seçer.
Bu kavram üzülmeyi değil doğa ve insanlık adına harekete geçmeyi amaçlar.
Doğal kaynakların her an biraz daha azaldığı ve insan nüfusunun arttığı 21. Yüzyılın
dünyasında herkesin en azından bir miktar Ekolojik okuryazar olmasına ihtiyacımız var.
18. Yüzyılda dünya nüfusu yaklaşık 1 milyardı. Şimdi 7.5 milyar 50 yıl sonra 10 milyarı geçecek.
Kaynakların, suyun, besinin artık korunmaya ve himaye duygusuna sahip insanlarca desteklenmesine ihtiyaç duyan bir dünyada yaşıyoruz.
Geleceğimize daha yeşil ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için adına ister Ekolojik
okuryazarlık ister başka bir şey deyin, her bireyin elini taşın altına sokması, yangına su tutması, ağaç dikmesi, bilinçli gençler yetiştirmesi gerekiyor.
Yangınsız, afetsiz günler dileğiyle