Akşam izlediği bir filmin etkisi altında kalan gencimiz sabah o sahneyi canlandırmaya çalışıyor. Farkında olmadan kaptığı rolü oynamaya başlıyor. Gülüşü, duruşu yürüyüşü bir anda değişiveriyor. Kendisi olmaktan çıkıyor. Büyü bozuluncaya kadar böyle deva
Ertesi günün sabahında o güne kadar denenmeyen saç modelleri, kıyafetler, renklerine varıncaya kadar yerini alıyor. Bütün bunlar bir anda nasıl hazırlanıyor diyerek sormayın. Önce tasarlanıyor, ardından düğmeye basılıyor. Kolyesine varıncaya kadar her şey başkaları tarafından tasarlanıyor. Kişinin kendisine tercih hakkı bırakmıyorlar. Bizden önceki zamanlarda kelepçeler bileklere vurulurdu. Günümüz dünyasında beyinlere vurulan kelepçelerle karşı karşıyayız. İnsanlar robotlaştırılıyor. Aksi tarafı insanlar bundan habersiz yaşıyor. Bir söz vardır; der ki; " Köle olduklarının farkına varanların bir gün kurtulma ümidi vardır. Köle olduklarının farkında olmayanların böyle bir ümidi yoktur"
Birkaç istisnayı saymazsak hayatımızda kendi kararımızı kendimiz veremiyoruz. Okuduğumuz kitaplardan tutunda yazdığımız şiirlere kadar? Neyi nasıl konuşacağımıza bile bizim adımıza birileri karar veriyor. Kendimiz olmaya müsaade etmiyorlar.
Onların istedikleri saatte ve belirledikleri süre kadar uyuyabiliyoruz. Anne-Babalarımıza hatta sevdiklerimize onların istediği mesafe kadar yaklaşabiliyoruz.
Neyi nasıl düşüneceğimize onlar karar veriyor. Bazen altımıza araba veriyor, bazen çekip alıyorlar. Oturduğumuz evlerin oda sayısı, metrekaresi içerisine yerleştireceğimiz eşyaların rengi biçim hep onların elinde. Kuralı koyanlar kuralın dışına çıkmamızı istemiyor.
Dikkat edin hep içimizde geçmişe dair bir hasret, geleceğe dair hüzün vardır. Geçmişe uzatacağımız kollarımız güçsüz, geleceğe uzattığımız kollarımız umutsuzdur.
Mevsim şartlarına göre hazırlığını yapabilen elbiseleriyle birlikte yaratılmış hayvanlara bile kıyafeti ihtiyaç haline getiren dev bir tüketim sektörü düşünün. Bu sektör insana çalıştığının üstünde tüketim yapma rolü biçmiştir. Bu role hazırlık süreci de ekranlardan dolayısıyla modern iletişim araçlarından geçmektedir.
Artık izlediğiniz her film, dizi veya programdan sonra şu soruyu sormamız gerekiyor. Benden ne yapmamı istiyorlar. Tabi ki bu o andan itibaren ne gibi değişiklik gösterdiğiniz ve neyinizi değiştirmeye karar verdiğinizle ilgilidir.
Farkında olmadan beyninize navigasyon (yöneltici) cihazı yerleştirilmiş ve yer konumunuz yapılmıştır. Size düşen sorgusuz bir şekilde o adrese gitmektir.
Belki tekrara düşüyorum fakat bir anda mimik hareketlerinize kadar değişime giriyorsanız söylenecek fazla bir şey yok. Kısacası televizyonu icad eden kontrolünü de elinde tutmayı ihmal etmiyor. İstedikleri programı seyretmek zorunda kalanların ellerindeki kumandanın bir anlamı yoktur. Sofranıza istedikleri gibi yemek koyanların karşısında elinizdeki kaşığın bir hükmü yoktur. Özgürlük kumanda veya kaşığı kullanmanızla ilgili değildir. Üstelik bu sizi oyalamak ve kandırılmanızı sağlamak için ellerinize verilmiş araçlardır.
Peki, bütün bunlardan sonra sanırım akla 'Bu durumda nasıl davranmamız gerekiyor' şeklinde bir soru gelebilir. Maksadına uygun ve yerinde bir soru. Sanıyorum bu kısa soruya verilecek cevabında kısa olması gerekir. Televizyon seyretme sanatını öğrenmeliyiz. Yani müsabakada karşı karşıya gelmiş iki sporcunun birbirlerine karşı uygulayacağı taktikler gibi. Bunun için de hiçbir film dizi veya program maksatsız olamaz. Öyleyse bu program bana ne verebilir. Karşılığında benden ne istiyor. Olumlu ve olumsuz yönlerini hafızamızda tartışmaya açacağız. Hatta daha derinlere giderek farkında olmadan hafızamıza yerleştirmeye çalıştıklarını keşfedeceğiz. Beynimizde filtreleme mekanizması kuracağız. Böylece açıktan olduğu gibi gizlilik içerisinde verilmek istenenlere karşı da önlemimizi almış olacağız.
Bugün hangi kötü alışkanlığın müptelası iseniz bunun bilinçaltınızda bir başlama sebebi vardır. Sempati duyarak seyrettiğiniz bir filmde takdir ettiğiniz bir kahramanın sürekli sigara ve içki içmesi önce bilinçaltınıza yerleşir. Bu sizin için farkında olmadan hazırlık döneminizi oluşturur.
Aile ilişkileri de böyledir. Son yıllarda hızla artan boşanma olaylarının temelinde dizilerde seyredilen boşanma sahnelerinin etkisi büyüktür. Elbette yalnız bununla kalmamış aile yapısını bozacak unsurlar farkında olmadan yani ambalajlanarak sunulmuştur. Dizilerde bilinçaltına bırakılan etki günü gelince anında tesirini göstermiş daha evvel ölümüne kurulan yuva anlayışının sona ermesi sıradan olaylar haline gelmiştir.
Dev bütçeli dizilerin senaryolarının isimleri bizden olan kişiler tarafından masumane bir şekilde yazıldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Konu içerisine daha sonra etkisini gösterecek birkaç madde konulacaktır. Büyük yerden gelen emir böyledir. Fakat siz o filmi belki de gözyaşları içerisinde seyrediyorsunuz. O anda döktüğünüz gözyaşının bir gün yine buradan kaynaklı olarak kendi derdinize dökmeyeceğinizi kim söyleyebilir?
Müslüman aile yapısı sahip olduğu donanımıyla dünyanın et güçlü aile yapısına sahiptir. Böyle bir aile ocağına sahip olan Türk Milleti sarsılmaz gücünün önemli kısmını da buna borçludur. Her türlü şartlara göğüs geren çınarları yıkabilmenin de elbet bir yolu vardır. Birebir mücadeleye cesaret edemedikleri muhataplarının zayıf noktalarını (zaaflarını) ararlar.
Emperyalizmin korku ticaret ve sömürü sektörüne hizmet eden bu aracı kendi lehimize kullanmanın çaresi yok mu? Var elbette. Kendi senaryonuzu kendiniz yazmak ve kendi filminizi kendiniz yapmak. Bu gerçekleşinceye kadar da karşısında bir dev gibi devrilmeden durmak.
Lütfen saçınızdan kıyafetinize, davranışlarınızdan sözlerinize kadar şeklini-rengini dizilerin belirlemesine izin vermeyin. Hakikat şu ki eğer onlar siz değiştiremezse kendilerini değiştirmek zorunda kalacaklardır. Ve böylece siz onların benzetmek istediklerine değil benzemek istediğinize dolayısıyla kendinize benzeyeceksiniz. Şimdi bugüne kadar denedikleri bütün maskeleri çıkarma ve kendimize dönme vaktidir.