Şu Samsunun evleri
Yüzlerce yıllık bir medeniyetin öncülük ve önderliğini yapmış milletin temsilcileriyiz. Öyle ki her alanda bir üslup oluşturacak kadar, hatta bu medeniyetin dışında kalanlara bile birşeyler verebilecek kadar uzun sürmüş bu vasfımız. Sanatta edebiyatta mimarîde giyimde ve her alanda... Aslında söyleyeceklerim geçmişe özlem manasında da değil. Ama şunu belirtmeliyim. Paris dahil Avrupanın bir çok merkezinde Osmanlı tarzı giyimin moda olduğu, Türk tipi hamamların dünyanın her yanına bu coğrafyadan yayıldığı, özgün mimarî tarzıyla örnek kabul edildiği devirler aslında fazla da geride değil. Her alanda yaşanan soysuzlaşma süreci maalesef mimarîde de hiç zorlanmadan kendini ortaya koyuyor. Bu soysuzlaşma tabirinden kimse alınmasın lütfen. Kusura da kalmasın. Geçmişinden kopuk bir hayat tarzını tercih etmeğe başka ne denilebilir ki.... Eğer millet olarak özgün bir giyim tarzın yok, sanat anlayışın değişmiş, sadece parlayan cisimleri güzellik olarak kabul eder hâle gelmişsen, beyin ve ruhu bir tarafa bırakmışsan bunu hangi terim ve tabirle özetleyebilirsin ki...
Boğaziçi, sivil mimarîmizin en gözde yapılarını hâlâ muhafaza edebilen ender bölgelerimizden biri olarak kalmış çok şükür. Safranbolu, Mudurnu gibi Anadolu'daki bazı kasabalarımızda bu özellikleriyle ön plana çıkmayor. Bununla beraber şehirlerimizin bazı bölgelerinde de görebileceğimiz eski Türk evleri zamanla dalga geçer gibi dimdik ayakta. Asaletlerini hâlâ muhafaza ediyorlar. Aman ne olur, bahettiğim beldeleri görme imkanınız yoksa Samsunumuzun Saitbey Mahallesi'nde olduğu gibi kurtarılmayı bekleyen tarihî evlerimizi, komşu köşegen evlerle bir kıyaslayın lütfen. İbret için yapın bunu.
Kıyaslamaya şehrimizin sahilinden de başlayabilirsiniz. Samsun Kültür Merkezinin yanından mesela. Hani gökyüzüne otoban inşaatı başlamışta yarıda kalmış gibi duran ucûbe binadan. Oradan biraz gelin, Büyük camiye bir bakın. Sonra biraz içerde kalan ve her yeri şimdiden dökülmeye başlamış olan site camiiini hatırlayın. Bir de bu iki camiye ibadet için gittiğinizde hangisinin avlusundan çıkarken kendinizi daha huzurlu bulduğunuzu. Oradan gelin Samsun vilayet binalarının olduğu yere. Karşı karşıya duran iki vilayet binasından hangisini sahipleneceğinizi tahmin edebiliyorum. Bence eskilerin tabiriyle "gaz tenekesi" gibi duran yenisi değil sizin sahiplendiğiniz....Bildim değil mi?... Özelliklerini anlatıp ta zihninizi meşgul ettiğime bile değmez.
Eğer Samsunda ikamet ediyorsanız, Çiftlik caddesi üzerindeki ve bu caddenin alt kısmında kalan eski yapılara da ara sıra bakmalısınız!... İbret olur.... Hatta yanınızda çocuklarınız varsa onlara da söylemekten çekinmeyiniz; "Bizim dönemimizde güzelim mimarî tarzımızı işte böyle soysuzlaştırdık" demekten lütfen gocunmayınız. Ola ki çocuklarınız bu memleketi bu soysuzlaşmadan kurtarmak, aslına rucû ettirmek için bir şeyler yapacağına dair verdiği sözü aklının bir köşesine not eder.
Son zamanlarda yapılmış iki yapının görüntülerini inceledim. Biri Japon Millî Arşivi'ne ait bir bina, diğeri ise meşhur Burc el-arab, Dubâi'de. İlkinde klasik Japon mîmârisini yakalamak için fazla zorlanmadığımı, ikincisinde ise geleneksel Arap üslûbunu ilk bakışta hissettiren bir yapının dünyanın yedi yıldızılı tek oteli olmasına engel teşkîl etmediğini farkettim. Farkettim de bizim kibrit kutusu gibi, gaz tenekesi gibi duran yapılarımıza kahroldum.
Neyse ki hâlâ öğünebildiğimiz bir geçmişimiz var. Zaten Türküz ve öğünüyoruz. Cumhuriyetimizin bin yıl daha yaşayacağına da kuşkumuz yok. Zaman gelir bir şeyler değişir belki....