Hayat bir koşturmacadır gidiyor. Yorgunluğumuzun farkına bile varamıyoruz. Az mı gidiyoruz, uz mu gidiyoruz, dere tepe düz mü gidiyoruz bunu bile anlayamıyoruz. Güzelim yıllar böyle gelip geçiyor.
RUHLARIMIZ GERİDE KALDI
Ahmet SEVEN
Hayat bir koşturmacadır gidiyor. Yorgunluğumuzun farkına bile varamıyoruz. Az mı gidiyoruz, uz mu gidiyoruz, dere tepe düz mü gidiyoruz bunu bile anlayamıyoruz. Güzelim yıllar böyle gelip geçiyor.
Ne zamandır şöyle bir oturup ta oh be diyerek ağız tadıyla ne kahve, ne çay içemiyoruz. Teknoloji bizim önümüzde bir arkada yetişmeye çalışıyoruz. Hani bir düşünür İnsanlar aletlerinin aleti oldular diyor ya. Tıpkı öyle. Teknoloji bizim kontrolümüzden çıkmış. Et ve kemikten oluşan bu beden ona ayak uydurmakta zorlanıyor. Hani her şey daha da kolaylaşacaktı. Nerede?
Bize yani insana ait olan erdemleri öyle unutmuşuz ki. Sanki hafızamızda bile yok gibiler. Ne zamandır dostlarla birlikte içemediğimiz bir tas sıcak çorbanın, bir bardak soğuk ayranın çayın hasretini çekiyoruz. Ne zaman akşam, ne zaman sabah oluyor anlayamıyoruz. Birileri hatırlatmasa yaşadığımızın bile farkına varamayacağız. Ne için, kim için bu insanı aşan koşu? Neyse güzel bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir zamanlar Afrika'da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri,hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkarlar.
Kafile zor tabiat şartlarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek,nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam ederler.
Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden dururlar. Taşıdıkları yüklerini
yere indirir ve hiç konuşmadan beklemeye başlarlar.
Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu
duruma bir anlam veremezler. Zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam
etmeleri gerektiğini anlatarak yerlilerin neden durduklarını öğrenmek isterler.
Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece beklemeye devam ederler. Bu anlaşılmaz
durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra
onların bu davranışlarını şu şekilde ifade etmeye çalışır; Yerliler Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyorböyle demek isterler
O kadar hızlı gidiyoruz ki dostlar, dostluklar, güzellikler,mutluluklar hep geride kalıyor. Dahası ruh geride kalıyor. Ruh geride kalınca et ve kemikle yapılan ilerleyişin ne kıymeti kalır ki? Sahi hayatta o kadar hızlı yürüyoruz ki ruhumuz nerede kaldı bilenimiz var mı? İsterseniz bugün onu aramaya çıkalım olmaz mı, ne dersiniz?