PROF. DR. MEHMET SAĞLAM'IN MÜCADELECİ HAYATI

GÜNDEM Haber Girişi : 20 Ağustos 2021 22:50
PROF. DR. MEHMET SAĞLAM'IN MÜCADELECİ HAYATI
Milletimizin geçirmekte olduğu sıkıntıların ana nedeni ve kaynağı eğitimde gençlerimize tarih ve milli şuuru yeterince veremediğimizdendir.

MİLLİ EĞİTİM ESKİ BAKANI PROF. DR. MEHMET SAĞLAM'IN MÜCADELECİ HAYATI

Yrd.Doç.Dr.Süleyman Doğan*

  Eğitim,  yetişkin nesiller tarafından,  sosyal hayata henüz  hazır olmayanlara  tatbik  edilen bir  tesirdir.    Eğitimin gayesi;    insanı sosyal hayata    hazırlayarak,    sosyal   hayatın    sürekliliğini    sağlamaktır.  Her insan,  yasal  kaideler içerisinde  eğitilme  hakkına sahiptir. 

 10  Aralık  1948'de   Paris'te  kabul edilen "İnsan  Hakları  Evrensel Beyannamesi'nin  26.  Maddesi gereğince;  insanların  eğitim  hakkının  devletçe  sağlanan  vazgeçilmez  bir   kaide olduğu   beyan  edilerek,  bu   madde   ülkelerin anayasalarına  geçmiştir.  Türkiye'de eğitim  hakkı,  son olarak   1982  Anayasası'nın 42.  Maddesinde  yer alır.

 Ülkemizde  Anayasadan başka  1739  sayılı Milli  Eğitim  Temel Kanunun  7.  Maddesin de   eğitim  hakkına vurgu  yapılır.  Devlet, vatandaşlara  eğitim  hakkının verilmesinden  sorumludur. Çağımızda  modern  pedagoglar eğitime  bir  "etkileme"   işi olarak  değil,   "etkileşim"  olarak bakmaktadırlar.  Zira  öğrenciler sadece  "pasif"  birer alacı  değil,  "aktif"  birer katılımcı  olmalıdır.  Bir öğretmen  için  öğrenciyi sürekli  "dinleyici"  konuma sokmak,  hem  çok zor,  hem  de öğrenme  isteğini   "öldürücü"  özelliğe sahiptir.   Eğitim,  bağımsız bir  ilim  olmaktan ziyade  pedagoji   ve  psikolojiden  oluşan  bir sentez  ilmidir. 

Günümüzde  modern  eğitim, kişinin  bütün  yönleriyle devamlı gelişmesini amaçlar. Eğitimde,  düşünce   tarihinde,   ekonomik  ve   teknolojik   gelişmelerdeki   başarılı  çalışmalar   devleti  güçlü milleti  ise  mutlu etmiştir.  Eğitim  ve kültür  yapısına,  bilimsel bilgilerle  destekleyen,  manevi değer  yargılarla  sentez yapan  milletler  kimlik bunalımına  girmeden,  varlıklarını nesilden  nesle devam ettirmişlerdir.

Milletimizin geçirmekte  olduğu  sıkıntıların ana  nedeni  ve kaynağı  eğitimde  gençlerimize tarih  ve  milli şuuru  yeterince  veremediğimizdendir.  Kendine inanmayan,  tarihi  görevini idrak  edemeyen,  ecdadını tanımayan  nesiller  yetişti. Dün  Batı  irfanına açılan  pencere  diyerek takdim  edilen  Galatasaray Lisesi  ve  Robert Koleji  gibi  okulların bizi  Batı  seviyesine çıkarmadığım,  bu  anlayışın bünyemize  uygun olmadığını  gördük. Eğitim politikalarımız; Türkiye'nin ihtiyaçları  göz  önüne alınarak,  çağın gereklerine  uygun  şekilde milli endişeler öne alınarak, bilimsel  yaklaşımla,  uzmanlar heyeti vermelidir.

 Mehmet  Sağlam, 1938  yılında  Kahramanmaraş'ın  Göksun ilçesinde  doğdu. Annesi  Habibe,  babası,  İbrahim'dir.   Ankara   Üniversitesi   Hukuk  Fakültesi,   ABD   Colombia  ve   New   York  Üniversitesi'de   Master   ve  Doktora   yaptı.   İngilizce,  Fransızca   bilen   Sağlam,  uzun   yıllar   üniversitelerde yönetim  ve organizasyon derslerini  okuttu. 

Hacettepe Üniversitesi öğretim  üyeliği,  Kara Harp  Okulu  öğretim üyeliği,  Odalar  ve Borsalar  Birliği  Genel Sekreterliği  (1980-1984)  yaptı. Gazi  Üniversitesi   Dekanı, Samsun   19  Mayıs Üniversitesi Rektörlüğü,Yüksek  Öğrenim  Kredi ve  Yurtlar  Kurumu ve  YÖK  Başkanlığı yaptı. 

20.'nci  Dönem  Kahramanmaraş Milletvekili,  TBMM  Milli Eğitim  Komisyonu Eski  Başkanı ve Milli  Eğitim  Eski Bakanı oldu.  Evli  ve 2 çocuk babasıdır,   (www.biyografi.net)   Sağlam,  halen   İstanbul'da   özel  Haliç   Üniversitesi   Mütevelli  Heyeti Üyesidir. Eski  bakan  Mehmet Sağlam,  ilk  ve ortaokulu  bitirdiği  Göksun'un o  yıllarda  3 bin  nüfuslu  küçük bir  ilçe  olduğunu, gaz  lambası  ışığında okuduklarını,  elektrik  ve asfaltı  ortaokuldan  sonra gördüğünü  belirtiyor. 

Birebir görüşmemizde  eski  YÖK ve  Milli  Eğitim Bakanı  Prof.Dr.Mehmet  Sağlam aile  ve  çocukluk hayatıyla  ilgili  şu bilgileri  verdi:

  "Müftü   oğlu  olan   babam,   babasını  altı   aylıkken   kaybetmiş.  Babam   sabah   ve  akşam   namazlarını  evimizin karşısındaki  camide  kılardı. Sabah  ve  akşam camiden  gelince  bizleri ayakta  isterdi.  Sabah namazından  sonra  kahvaltımızı akşam  namazından  sonra yemeğimizi  verdik.  Yani hayat  sabah  namazıyla başlar,  akşam  namazıyla sona  ererdi.  Biz 6  oğlan,  3 kız  olmak  üzere 9  kardeşiz.  Merhum babam,  sabah  ve akşam  namazları  sonunda on  dakika  sesli bizlere  Kur'an-ı  Kerim okurdu.  Ölünceye  kadar bu  geleneği  devam ettirdi.  Babamın  inancı ve  itikadı  sağlamdı. 

Babamın  9  yılı savaşta  geçmiş.   İstiklal ve  Çanakkale'de  savaşmış. Askerlikte  alışkanlık  haline gelen  o  ağır palaskayı  hayatı  boyunca çıkarmadı.   Eskiyince yenisini  alırdık.  Bize  savaşla  ilgili anılarını  anlatırdı.  Yunan ordusu  Uşak'dan  çekilirken evleri  ateşe  vermiş ve  çocuk  ve kadınları  yaktığını  ve kestiğini  anlatmıştı.  Annemin babası  uzun  yıllar istiklal  savaşında  mücadele etmiş.  Çanakkale'de  şehit olmuş. Annemin  babasının  ismini bana vermişler."

1. Üniversite ve doktora tahsili Mehmet  Sağlam, liseyi  Ankara  ve Maraş  liselerinde  tamamladı. Ankara  Üniversitesi  Hukuk Fakültesini   bitirdi.   Üniversite  sonrası   hakimlik   ve  kaymakamlık   stajı   yaptı.  Trabzon'un   Of   ilçesine  kaymakam   vekili   olarak  atandı.   Ancak   kaymakamlık  uzun   sürmedi.   Milli  Eğitim   Bakanlığı   tarafından  açılan   sınavı   kazanarak,  master  ve   doktora yapmak   için   ABD'ye  gitti.   Konuyla  ilgili yaşadıklarını  Sayın  Sağlam'dan dinleyelim:  "ABD Colombia  Üniversitesi,  New York  Üniversitesi  Master ve  yöntem  bilimlerinde doktora  yaptım.  Orada 7 yıl kaldım.  Dili  öğrendikten sonra master ve doktorada zorluk çekmedim.  Hatta o yıllar  bizim  üniversitelerimizde   tahsil   yapmak Amerika'dan  daha  zordu.  

Doktora sonrasında  üniversite  ile bir  yıllık  öğretim  üyeliği   sözleşmesi   imzaladım.  Bu  durumdan  uzun yıllar  aynı  üniversitede hocalık  yapmış  İzmirli bir  Türk  profesörün haberi  olmuş.  Bana haber  göndermiş,  gelsin görüşelim  diye.  Evine gittim.   Bana  dedi ki,  'Bende  senin gibi  cazip  teklifle burada  kaldım.  Kanadalı bir  hanımla  evlendim. Çocuğumuz  olmadı.  Bir evim  bir  de  arabam  var. Sakın  burada  kalmayın. Ülkemize gidin  ve hizmet edin..."  Daha sonra dolabından  bir rakı çıkardı.  Hem içti  hem  de ağladı.  Düşündüm  25 sene  sonra  benim olacağımda  buydu  ve orada  istikbalimi  gördüm. Bu  olay  bana çok  dokundu.   Doktorayı bitirdiğim  üniversiteden  kalmaktan vazgeçtim. 

Türkiye'ye  hemen  dönüp hizmet  etme  aşka daha  da  kuvvet kazandı.  Üniversite  ile bir  yıllığına  yaptığım sözleşmeden  vazgeçtim.  Üniversite rektörü  bu duruma çok  üzüldü ve nedeni  sordu.  Bende; '25  yıl  sonra bir  profesör  olarak genç  bir  akademisyenin yanında  ağlayan  biri olmak  istemiyorum'  dedim ve  yaşadığım  olayı anlattım."

 Amerika  eğitim sistemi  ile  Türk eğitim  sistemini  karşılaştıran eski  bakan  Mehmet Sağlam  görüşmemizde  şu noktaların altını  çizdi:  "Amerika eğitim  sisteminde  hedef; öğrenciyi  nasıl  olurda geçiririz  amaçlanıyor.  Başarı mukayesesi  yok.  Hüviyetinizi gösterirseniz  notunuzu  öğrenirsiniz. Her  insanın  kendine göre  bir  kabiliyeti vardır.  Biz  öğrencinin hangi  kabiliyetini  ortaya çıkararak  topluma  yarar sağlar anlayışı  var,  Amerika'da. Bu  konuda  rekabet yok.  Türkiye'de  olduğu gibi  ilk  ve ortaöğretimde  birinci,   ikinci  gibi   öğrencileri   yarış  atı   gibi   kullanma anlayışı   yok,  orada. Dereceyle   bitirenler   sonradan  söylenir. 

 Hiçbir   öğrenci  diğerinin   notunu   bilmez.  Öğrenciler   hocalarıyla alabildiğine  ders esnasında  rahatça tartışılırlar."  2. Rektörlükten  YÖK  başkanlığına Profesör   Mehmet   Sağlam,  ABD'den   dönüşte    1972  yılında   Hacettepe   Üniversitesi'nde   öğretim  üyesi   olarak   çalışmaya  başlar.    1977   yılında  profesör   olur.  

Öğrencileri  aktif   derse   katılmaya ve  tartışma  kültürünü yaygınlaştırma  gayreti  içine girer  ve  bunda da  başarılı  olur ve  kamuoyunun  ilgisini çeker.  1980-84  yılları arasında  üniversiteden  izinli olarak  Türkiye  Odalar ve  Borsalar   Birliği  Genel   Sekreteri   olarak  çalışır.   Amerika'dan   yeni  bilgi   ve   metotlarla dönen  Sağlam,  teorik bilgilerini  uygulamaya  koyma imkanı  bulur.  Kara Harp Okulunda 5  yıl yönetim  ve  organizasyon  üzerine   ders   okutur.   Akademik   basamakları    hızla  adımlayan   Sağlam,   Gazi  Üniversitesinde  dekanlık  ve ardından  1985  yılında Samsun  19  Mayıs Üniversitesi  Rektörlüğüne  atanır. Mehmet  Sağlam  burada da işe  hızla başlar.  O dönemi  eski  Rektör Prof.Dr.Mehmet  Sağlam ile  yaptığım  mülakata kulak  verelim:

 "1985  yılında Samsun  19  Mayıs Üniversitesi  Rektörü  olarak atandım. 

  Samsun'a   gittiğimde  üniversitenin   birçok   fakültesinin   inşaatı  vardı.   Sabah   sekizde  inşaatın   basındaydım.   İşçiler  benim   geldiğim   görür  ve   işlerini   daha  bir   ciddiyete   alırlardı.  Samsun'da  Rektör  olarak 7  yıl  hizmet verdim.  Muhaliflerim  bile beni  taktir  etti. Hem  kampus  inşaatını bitirdim  hem  de öğretim  üyesi  kadrosunu attırdım.  Başarılı oldum  ki 56  üniversite  içinde YÖK   başkanı    olarak   seçildim.    Benden   önce  başkan   olan    İhsan   Doğramacı    beni    neden   cumhurbaşkanına  tavsiye  ettiğini şu  cümleyle  izah etmişti;  '7  yıllık rektörlüğün  zarfından  bana bir  telefon  ederek bir  istekte  bulunmadın. Kendi  işini  kendin hallettin.  Seni  çok başarılı  bulduğumdan  dolayı tavsiye ettim...'  dedi. 

Rektör atanmasının  en  önemli sebeplerinden  biride  merhum Cumhurbaşkanı  Turgut  Özal'ın etkisinin    büyük    olduğunu   belirten    eski    Bakan   Sağlam,    "Özal,    beni   Odalar    ve    Borsalar   Birliği'nden   tanır   ve  severdi.   Rektör   olmadan  önce   beni   arayarak;  'Seni   başarılı   buluyoruz,  bugüne  kadar  benden hiçbir  şey  istemedin. Seni  Rektör olarak atayacağım  hayırlı olsun'  dedi."  

3. YÖK başkanlığı ve siyasete atılan adım 

YÖK  bugüne kadar  4  başkan gördü.  

 1982  yılından  1991  yılına  kadar 9  yıl  İhsan Doğramacı,  1991'den  1995 yılına  kadar  Mehmet Sağlan  ve  1995'ten, 6  Aralık  2003'e kadar  Kemal  Gürüz.   6    Aralık  2003'ten beri  de  Erdoğan Teziç görev  yapıyor.  1992 yılında  YÖK  başkanlığına atanan  Prof.Dr.Sağlam  Sağlam, kurulun  yetkileriyle  yaptığı ilk  görüşmede  şu talimatı  verecektir:  "Rektörlere  olumlu verdiğiniz  cevap  için bana  gelmeyin.  Olumsuz  verdiğiniz   her   cevabı   ben    göreceğim"   der.   

Burada   ki   maksat  rektörlerin   işlerini   halletmek ve  üniversite  eğitim ve  öğretimin  sağlıklı bir  şekilde  devam ettirmektir.  Hatta  bu karara  kızan   ve  bozulanlar   olur.   Ancak  başkan   Sağlam   aldırış  etmez.    Başkan   Sağlam'ın  dönemi   üniversitelerin  adeta mantar   gibi  yeni  üniversitelerin  açıldığı   yıllardır.  Ancak   profesör  Sağlam bizim  mantar  gibi bitti  tabirini  kabul etmiyor,  'Bir  ülkede eğitim  ve  öğretime aşarı  şekilde  talep varsa    devlet    bunu   karşılamakla   yükümlüdür'    diyor.  

 Eski    YÖK   başkanı    Prof.Dr.Mehmet    Sağlam'dan o  günleri  şöyle anlattı:

"Üniversite  kurmak siyasi  iradenin  işidir. Üniversite  için  temel alt  yapıyı  hazır hale  getirip  de açayım  derseniz  hiçbir şey  yapamazsınız.  Üniversitelere  talep olduğu  halde  bu arzı  karşılamak  yerine  kurulan   üniversitelerin  yanlışlığından  bahsedemezsiniz.   Halkının  yüzde   30'u   üniversite  eğitiminden   geçmemiş   ülkeler  gelişmiş   ülkeler   değildir.  Türkiye'de   yüzde   11-12'si  üniversite   eğitimden   geçiyor.  Üniversitelerin   en   önemli  meselesi   öğretim   üyesi  meselesidir.   Üniversite   kapasitesini   artırmak  zorundayız.  

Bugün  Türkiye'de   açık   öğretim  fakültelerini   de   sayarsanız  toplam  nüfusun  yüzde 26'sı  üniversite  eğitiminden geçiyor.  Siyasi  idare üniversitelerin  açılmasını  temin eder.  Alt  yapı kolay  halledilir.   Önemli olan  üniversiteler  için öğretim  üyesi   kadrosunun  oluşmasıdır.   1992  yılında 24  yeni  üniversite kuruldu.  Üniversite  kapasitesi  bir  anda  yüzde yüz  arttı.  3 ay  boyunca  dönemin başbakanı  Sayın  Demirel'in peşinde  dolaşarak  yurtdışına her  yıl  bin öğrenci  gönderme  projesini onaylattım. 

Bu   100  milyon dolarlık  bir  projeydi.  1993  yılında  1200 öğrenciyi  master  ve doktora  için  başta batı  ülkeleri  olmak üzere  yurtdışına  gönderdim. Yine  1994-95  yılında da  yurtdışına  öğrenci  gönderdim.  Yeni   kurulan 24  üniversiteden   sınav yoluyla  3500  öğrenciyi yurtdışına  gönderdim.  Bu proje  5-7  yıl sürecek  bir  plandı. Ben  de  sonra gelen  Kemal  Gürüz bu  projeyi  iptal etti.  Gönderdiklerimin  bir kısmını  da  ideolojik sebepler  ileri  sürerek geri  çağırdı.  Benim dönemimde  başörtüsü sorunu yoktu.  Biz bunu  halletmiştik. İmam-Hatip  liselerinin  orta kısmını  kaldıracağız  diye yaklaşık  2  milyon sanat  ve  teknik okulu  öğrencilerine  zarar verildi.  Buralara  giden öğrenci  sayısında  ciddi azalma  oldu.  

Gürüz gelince  bizim  projelerin hepsi  sekteye  uğradı.  Gürüz  YÖK'ü   20 yıl   geriye   götürdü.  

Gerilim  ve  kavga politikası   takip  ettim.  Hiçbir   hükümetle  analaşamadı. Sürekli  problem  çıkardı. Kemal  Gürüz'ün  tutumunun YÖK'ü  daha  çok tartışılır  hale  getirdi.  YÖK  siyaset  yapar hale  geldi.   Hükümeti hedef  alan  açıklamalar kurumu  yıprattı.   YÖK, artık   üniversiteleri   taşıyamıyor.   Üniversitelere  ellerinden   alınan yetkilerini   geri  vermek lazım.  Hatta  Sayın Demirel'in  Gürüz'ü  ikinci defa  YÖK  Başkanı olarak  atamasını  5+5 formülü  gereği  ikinci defa  cumhurbaşkanı  olmasına engel  oldu." 

4.Anarşi ortamından eğitim ve öğretime 

1991-95   yılları   arasında Yükseköğretim  Kurulu  başkanlığını  yapan  Sağlam,   YÖK'ten önce  üniversitelerin   bir anarşi   batağının   içinde olduğunu   belirterek,   1982'den  itibaren   'en  azından' üniversitede  öğretimin  sürekliliğinin  sağlandığını vurguladı.  YÖK'ün  'o zamanın   şartları  içinde üniversitelerdeki düzensizliği,  derslere  ara vermeyi,  eğitimdeki  aksaklıkları bir  düzene  soktuğunu, ama   ister   istemez  otoriter   ve   merkezi  çalışmalarıyla   eleştiri   aldığını  anlatan   Sağlam,   "Bu  eleştirileri  dikkate  almak suretiyle  kuruluşundan,  1995'te yeni  YÖK  Başkanı'nm atanmasına  kadar  muhtelif    zamanlarda     YÖK     Kanunu'nda     değişiklikler     yapıldı.     

Kanun     ve     yönetmelik     değişikliklerinde  yetkilerin üniversitelere  verilmesi,  merkezi otoriteden  yerel  yönetime geçilmesi  amaçlandı.    1995'ten  sonra   yeni   YÖK  Başkanı   bu   eğilimi  yönetmelikleri  değiştirerek,   tekrar   merkezi otoriteye  doğru  kaydırdı. İhsan  Doğramacı  ve benim  dönemindeki  müspet gelişmelerin,  Gürüz'ün  baskıcı ve otoriter tutumundan dolayı  gölgede kaldı"  dedi. Mehmet   Sağlam,   YÖK  Başkanlığı   döneminde   öğretim  üyesinin   serbest   konuşması  için   çalıştığını  ancak kendisinden  sonra  yönetime gelenlerin  yeniden  merkeziyetçi  bir  zihniyet  içine girdikleri  kaydediyor;  "Bir öğretim  üyesi  yaptığı araştırmalarla  elde  ettiği bilgileri  ve  bu bilgiler  ışığındaki    düşüncelerini    hiçbir   korku    altında    kalmaksızın,    disiplin   soruşturması    ihtimalini    hissetmeden    yayımlayabilmelidir.   

Bütün    dünyada    bunun    sınırı     ülkenin     milli    birlik    ve    bütünlüğünün   korunmasıdır.   Bunun  dışında  hiç   kimseden  korkmadan   bunu   yapabilmeli.  Bu   bilimsel  çalışma anlamında yüzde 70'e  yakın  sağlanmıştır. Fikrî  karşı  çıkış var.  Makaleler,  yazılar var.  Bir  çok üniversite  hocası  bir çok  konuda  fikir öne  sürmüştür,  memleketin aksayan  yönlerini  eleştirmiştir." (Osman  İridağ, Aksiyon Dergisi 25 Nisan 2004). 5.Prof.Dr.Sağlam'ın YÖK'e yaptığı katkılar Prof.Dr.İhsan  Doğramacı'dan  sonra YÖK  başkanlık  koltuğuna oturan  Sağlam,  kuruma daha  demokratik  bir yapıya  oturduğunu  ve en  önemli  projesinin üniversitelerin  öğretim  üyesi açığını  karşılamak   için  yurt   dışına   öğrenci  gönderdiğini   belirti.   YÖK  başkanı   Sağlam   döneminde  kurumda  yapılan  hizmet ve  yenilikler:  1-Yeni  açılan   üniversitelerin   öğretim  üyesini   karşılamak   için  sınav   ile   her  üniversiteden   master   ve  doktora   tahsili   için  batı   ülkelerine   araştırma  görevlisi   gönderildi.    Bu  araştırma   görevlileri  gitmeden üniversitelerde  kadroları  verildi. Döndüklerinde  aynı  üniversitelerde  görev yapacaklardı.   5-7   için  hazırlanan   bu   projeye  10   bin   üniversite  akademik   personeli   özellikle  gelişmiş  batı  ülkelerinde yetişecekti.  YÖK  başkanlığından  ayrılmasıyla 10  bin  rakamının sadece  üçte  biri  3500  öğrenci  gelişmiş ülkelere  master  ve doktora  için   göndermeyi  başardı.   Bunların   büyük bölümü  master ve doktora  tahsilinden sonra  üniversitelerine döndüler.

2-Yeni   açılan   üniversite  kampus   inşaatlarınin   hızla  tamamlanması   için   önemli  miktarda   kaynak   aktardı.  Dünya   Bankasından   kredi  kullandı.   Cumhurbaşkanı   ve  hükümetle   uyumlu   çalışarak  üniversitelere   hizmetin   hızla  gitmesini   sağladı.   Özellikle yeni   açılan  üniversitelerin   laboratuar  başta olmak  üzere  araç ve  gereç  eksikliği ve  teknolojik  alt yapının  oluşturulması  için hükümetten  üniversitelere  kaynak aktarmayı  başardı. 

3-YÖK'te  6  dalda bilim  komiteleri  oluşturdu.  

Sağık,  fen  ve sosyal  gibi  konularda oluşturulan  komitelerden  başka, 'Sosyal  Strateji  Etütleri' adı  altında  bir üst  komite  oluşturarak bunun  başına  dünyaca tanışmış  bilim  adımı Prof.Dr.Oktay  Sinanoğlu'nu  getirdi. Bu  komiteler  üniversitelerin  bilimsel  alanda  dünya   ile  entegrasyonunun   sağlanması  için  de   büyük rol   oynayacaktı.   Ancak  sonradan  gelen  YÖK Başkanı  Kemal  Gürüz bu  komiteleri  dağıttı. 

4-Yabancı  dil   ile eğitim   yapan   üniversitelere  son vermeyi   planladı.  

Bilimsel alt  yapısını  oluşturdu. Bu  konuda  Boğaziçi ve  OTDÜ  rektörlerinden  gerekli desteği  aldı.  Ancak bu  konu  kamuoyunda ve  Cumhurbaşkanı  Demirel tarafından  olumlu  görülmeyince proje  gerçekleşmedi.  Sağlam, Özal Cumhurbaşkanı olsaydı  bu  projeyi hayata geçirebileceklerini belirtti. 

5-Üniversitelere  inisiyatifi   vererek   ademi  merkeziyetçi    bir   yapının  oluşmasına   katkıda   bulundu.  YÖK   kurulu   ve çalışan   yöneticilere;   üniversiteler  tarafından  gelen   tekliflere     evet    dendiğinde    kendisinin    görmesinin    gerekmediğini,    hayır  dediklerinde    mutlaka    kendisinin    durumdan ivedi  olarak  haberdar edilmesi  gerektiği talimatı verdi.  Bu  durumdan rahatsız olan  bazı  yöneticiler istifa etti.  Kurumda uyumlu  çalışacak bazı yerlere yeni  kadroyu atadı. 6.Milli eğitim eski bakanı Mehmet Sağlam Demirel   tarafından  1973   ve   1991  yılında   siyasete   girme  teklifini   geri   çeviren  Sağlam,   özellikle  memleketi olan  Kahramanmaraş'a daha  çok hizmet etmek  gayesiyle  siyasete adım  atar. 

YÖK  Başkanı  Prof.Dr.Mehmet  Sağlam, dönemin   DYP  lideri Tansu  Çiller'in  ısrarlı teklifleri  üzerine,  siyasete girer.  İKasım  1995 yılı  itibariyle  siyasete atılan  Sağlam,  1996-97 yılında  Milli  Eğitim Bakanı  olarak  54 hükümette  görev  yaptı. Kabinede  önce  Milli Savunma  Bakanı  olarak adının  geçtiğini  dönemin koalisyon  ortağı  Refah Partisi'nin  kendisini  Milli Eğitim  Bakanı  olarak istediğinden  akşam  yedi haberlerinde  Milli  Eğitim Bakanı  olarak  açıklandığını tatlı  bir  anı olarak  hatırlar. Bakan  Sağlam Milli  Eğitim  Bakanlığında işe  hızla  koyulur. Ne  de  olsa kendi  işi  ve alanıdır. 

Gerisini  Mehmet Bey'den dinleyelim: "Bakan koltuğuna oturur oturmaz kafamda  var  olan projeleri  uygulamak'için  kolları sıvadım.  İlkönce  düşündüğüm proje;  aşamalı  olarak ÖSS  sınavını  kaldırarak öğrencinin  lisede  gösterdiği Performansa  göre  üniversiteye yerleştirmekti.  Lise  birden ikiye  geçerken  gerekli dallara  ayırmak  ve  kabiliyetine   göre   okulundaki  öğretmenlerin   verdiği   puana  göre   öğrenciyi   üniversiteye   yerleştirmeyi  planladım. Bunun  uygulamasını  bile yaptırttım. 

Böylece  hem  öğrenci yarış  atı  gibi koşmaktan,  hem  de veliler  dersanelere  para ödemekten  kurtulacaktı.   Liseleri iki  kategoride  ele alacaktık.  Genel  liseler   ve  teknik  ve meslek  okulları.  Ülkemizde ortaöğretim  de  öğrencilere kaldıramayacakları  kadar  yük yükleniyor."  28  Şubat sürecinin  yaşandığı  bir dönemde  Milli  Eğitim Bakanlığını  görevini  yürüten eski  bakan  Sağlam o  günleri  şöyle anlatıyor;  "28  Şubat süreci  bir  bahtsız dönemdi.  Özellikle  milli eğitimde  her yaptığınız  şüpheyle karşılanıyordu.  Buna  rağmen koalisyonla  uyumlu  şekilde büyük  hizmetler yaptık. Bir kere ana okullarını yaygınlaştırdık.  Benim  geldiğimde ana okulu oranı yüzde 6  iken, biz  bunu  yüzde 9'a yükselttik.  Dünyada eğitimde en  fazla genç  nüfusa  yatırım yapılır.  En  genç nüfus  ise  ana okuludur.  Çünkü  çocuğun kabiliyetinin  şekillenmesi  bu yaşta  olur.  Yatay ve  dikey   geçişlerin  tamamen   önünü   açtık.  Yatay   ve   dikey  geçişlerin   önünü   kapatmak  eğitim   felsefesine   aykırıdır.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.