Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dekanlığı görevini iki dönemdir vekaleten yürüten Prof. Dr. Mehmet Okuyan'ın asaleten atanması YÖK tarafından ikinci kez de yapılmadı.
YÖK neden ısrarla Okuyan'a hayır diyor?
Vekaleten yürütmeye olur verilen bir isim neden asalaten atanmıyor? Tüm bu soruları ve yaşanan süreci, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir ana bilim dalı öğretim üyesi Prof Mehmet Okuyan'a sorduk. Bir sürü iftiraya maruz kaldım Bundan tam 3 yıl önce de benzeri bir haksızlığa maruz kalmıştım.
O zaman da Rektörümüz Prof Hüseyin Akan tarafından ilahiyat dekanlığı için 3 isim belirlenmişti. Üç ismin 1. sırasında ben vardım. İlk sıradan önerilmiş olmama rağmen atanmamış, 2. sıradaki arkadaşım rektör olarak gösterilmişti. Bir takım cemaatlerle ilişkim olduğu söylenerek menfi propaganda yapılmıştı hakkımda.
Oysa ben ömrümü cemaatçiliğe karşı olmaya adamış bir adamım.
Ben İslam ümmetinin tek vücud olması için çalışan bütün sözlerini ve söylemini ümmetin vahdeti için şekilllendiren bir insanım. 3 yıl önce bana bir cemaatin Samsun temsilcisi olduğum gibi çok ayıp, çok çirkin bir iftira yapılmış ve o dönemde de 1. sıradan aday gösterilmeme rağmen atanmamıştım. Yayın dosyalarına bakmaktansa dedikodulara itibar ettiler Kırılıp köşeme çekilmektense ben fakültem için çalışmaya devam ettim, tüm çalışmalara katkıda bulundum. 3 yıl çok faal bir süreç yaşadım. Dekan arkadaşımızın süresi dolunca, YÖK vekaleten bu yetkiyi bana verdi. 28 Eylül'den itibaren ben dekanlığı vekaleten yürütmeye başladım. Okulun ilk günleri, en sıkıntılı günler olmasına rağmen (öğrencilerin yeni okula başlaması, programlar, dersler vs) olağanüstü bir gayret sarf ederek vekaleten yürütmekte olduğum görevi hakkı ile yapmaya çalıştım. Bu esnada asaleten görevlendirmenin yapılmasını bekliyorduk. Herkesin beklentisi bu yöndeydi. Zira eğer arızalı bir isimsen senin vekaleten de atanmaman gerekir.
Bir insan dekan olarak ne zaman atanmaz?
Bir ismin Dekan olarak atanmaması için; yüz kızartıcı suç işlemiş olması ya da bu suçlardan hüküm giymiş olması, çalışmalarında hırsızlık yapmış olması gibi suçları olması gerekir. Bu suçlar varsa zaten listeye giremezsin. Benim böyle bir durumum kesinlikle olmadı. Yayın dosyam; kitaplarım, makalelerim, programlarım son derece güçlü olmasına rağmen YÖK'ten bir üye benimle alakalı çok çirkin ve asla kabul edemeyeceğim tamamı yalan ve ifitira olan birtakım hezeyanlar üretti.
Başörtü düşmanıymışım(!)
10 yaşındaki kızımdan 80 yaşındaki anneme kadar ailesindeki tüm hanım fertleri başörtü takan, başörtü için canını verebilecek duyarlılığa sahip birine 'Başörtü düşmanı' dediler. Bunu utanmadan sıkılmadan söyleyebilecek bir yapı ile yüz yüzeyiz malesef. Mehmet Okuyan'a göre bu iftiranın nedeni 28 Şubat'ta Üniversiteye ataması yapılan o dönemin Dekanı Osman Zümrüt. "2000 yılında Yrd.Doç. iken ilahiyat fakültesine bir dekan ataması yapılmıştı. Osman Zümrüt dekan olarak atanmıştı. O zamana kadar Osman Zümrüt ismi ve kişiliği fazla bilinmiyordu. Bizde onun dekan yardımcılığı görevine atanmıştık. 28 Şubatçılara engel olmaya çalıştım, şimdi suçlu ilan edildim Bundan 15 sene önce o Dekan 28 Şubat'ın devamı olarak başörtü ile ilgili burada çirkin uygulamalar yaptı.
Ben de ona Yrd Doçent halimle engel olmaya çalışmıştım. Pek çok hukuksuz vicdansız işlerine elimden geldiğince mani olmaya gayret ettim. Bir yardımcı doçent olarak imkanlarınız sınırlı. Ben ona destek değil köstek olmaya çalıştığım için beni kısa süre sonra görevden aldı. Sadece bana değil, o zaman burada doktora yapmakta olan kardeşimin de üniversiteden atılmasına ön ayak oldu ve kardeşimi üniversiteden attılar.
Bu adamın en büyük zararını çeken kişi olmama rağmen şimdi YÖK'te üye olan o arkadaş, Osman Zümrüt'ün yaptığı işleri ben yapmışım gibi sunarak benim başörtüsü düşmanı olduğumu, Kur'an derslerine girerken çocuklara gençliğe hitabe okuttuğumu ki ömrümde Kur'an derslerine hiç girmedim. Benim hangi dersi verdiğimi bile bilmiyor bu üye.
Ben tefsir hocasıyım Kur'an hocası değil. Bir ilahiyatçı olarak utandım bu 'çirkinliklerden' Daha başka çirkin şeylerde söylendi hakkımda. Bu iftiraları bir ilahiyatçı olarak ben dile getirmeye bile utanıyorum. Bunlar nasıl bir ahirete inanıyorlar ben bilmiyorum. Trabzon'da bir mafyanın en ileri gelenlerinden mişim(!) YÖK üyesinin iftiraları bu kadarla da sınırlı değil. Ona göre ben adını sadece gazetelerden duyduğum mafya kavramının tam da içindeymişim.
Trabzon'da bir mafyanın en ileri gelenlerinden olduğum söyleniyormuş
YÖK toplantılarında. Ben ki Kur'an'dan başka bir otorite kabul etmeyen , o Kur'an'ın uygulayıcısı olarak Hz. Peygamberi kendisine örnek almaya gayret eden bir insanım." Peki kim bu kişi? Prof Okuyan ismi vemek istemediğini, ama gerek öğrenciler, gerekse de öğretmenler ve YÖK üyeleri tarafından bu kişinin kim olduğunun çok iyi bilindiğini söyledi. 'Zaten böyle bel aşağı şeyler olmasaydı önlerinde benim dosyam varken o dosyayı görmemezlikten gelemeyeceklerini yayınlarıma bakarak beni yok sayamayacaklarını biliyorum. Bir tane yalancının sözüne ve kumpasına itibar ettiler. Dekan olup olmamak çok önemli bişey değil, olsan ne olur olmasan ne olur. Ama bir insan için bu kadar büyük, bu kadar yalan, bu kadar iftira dolu hezeyanlar üreterek bir çaba içine giriyorlarsa; ben ilahiyatçılık adına üzülürüm, kocaman akademik dünyanın bu kadar yerlerde olmasına üzülürüm.
Kendisinin bir ehli sünnet savunucusu olduğunu düşünüyor. Bizi ise ehli sünnet savunucusu olmamakla itham ediyor. Ben kendimi mezhep ile tanıtan bir adam değilim. Ben müslümanım, ama coğrafi olarak ehli sünnet olarak anılıyoruz. Mezhebimiz olabilir ama mezhepçi olamayız. Biz İslam aleminin tümünü kucaklamak zorundayız. Bir mezhebe mensupta olabiliriz bunun bir sakıncası yok. Ama bazı insanların sanki Allah kendisini görevlendirmiş gibi bazı hezeyanlar üretmesi heralde psikolojik bir vaka olsa gerek. Kendilerini dinin savunucusu zannediyorlar. Heralde rüyalarında görüyorlar. Onların öyle bir derdi olmaz zaten. Biz Kur'an'a davet ederek insanların bir haber duyduklarında onu doğrulatması gerektiğini söyleyen Hucurat Suresi'nin 6.ayetini anlatıyoruz.
Biz Kur'an'ın yaşanmasını, anlaşılmasını istiyoruz.
Belki o akademik olarak bir kişi gibi gözüküyor ama etrafında daha çok kişi var. Netice de böyle görevler geçici şeyler ben bunlarla hayatı tanımlamam. Sadece bir takım yalanlara, iftiralara başvuruluyorsa ben buna ülkem adına, ilahiyat adına, ümmet adına üzülüyorum. Yoksa bunlar geçici şeyler. Ben dilekçesini yazdım Allah'a yolladım yakında da cevabı gelir. Her türlü iftirayı karşılarım ama biri bana başörtü düşmanı diyorsa, biri bana hadis düşmanı diyorsa bunlara asla hakkımı helal etmiyorum. Bunlar ile Allah'ın karşısında görüşeceğiz. Bu, bu dünyada belli olmuyor ama öbür dünyada belli olur.
Hilal Haber