• İHSANBAŞKAN

ÖN YARGI ÜZERİNE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE

KÖŞE YAZILARI Haber Girişi : 29 Kasım 2019 19:32
ÖN YARGI ÜZERİNE YAŞANMIŞ BİR HİKAYE
Selim çalıştığı kurumun nizamiye kapısında görev yapıyordu. Şen şakrak birisiydi.Kapıya gelenleri güler yüzle karşılıyor gideceği yeri tarif ediyordu.

ÖN YARGI 


AHMET SEVEN


Selim çalıştığı kurumun nizamiye kapısında görev yapıyordu.

Şen şakrak birisiydi.

Kapıya gelenleri güler yüzle karşılıyor gideceği yeri tarif ediyordu.

Yine bir gün görevi başında iken kapıda resmi hizmete özel yazılı bir araç durdu.

Selim nöbetçi kulübesinden çıkıp aracı karşıladı.

Haber vereyim efendim kim geldi diyeyim?

Arka koltukta oturan takım elbiseli kravatlı çatık kaşlı halinden bir başka kurumda müdür olarak görev yaptığı isminin Galip Bey olduğu belirtilen kişi Selime dik dik baktıktan sonra; Siz buranın görevlisi misiniz diye sordu.

Selim: Evet efendim dedi.

Galip Beyin bakışları daha da sertleşti. İçindeki kızgınlığı sesine yansımıştı. Müdür Fehmi Beyi ziyaret edeceğiz.

Selim buyurun dedi.

A Blok 2. Katta müdür bey. Bende şimdi haber vereyim.

Selim bunları söylerken araba hareket etmiş ancak makam koltuğunda oturan müdür hiddetli bakışlarını Selimin üzerine yoğunlaştırmıştı. Son bir bakış daha yaptıktan sonra araç oradan hızla çekip gitti.

Müdür kendi kendine konuşmaya hata çıkışmaya başlamıştı.

Kurumlar kimlere kaldı yahu diyordu içinden.

Bu Selim için artık sıradan şeylerdi.

Daha önce de böyle davranışlarla çok kere karşılaştığı için alışmış görünüyordu.

Az sonra Galip Beyi arkadaşı Fehmi Bey kapı girişinde karşılamış odasına almıştı.

Kısa bir hoş geldin konuşmasından sonra çaylar söylenmişti.

Ancak Galip Beyin her halinden tedirginliği anlaşılıyordu.

Hala kızgınlığı geçmediği gibi bunu mutlaka arkadaşı olan müdüre söylemeliydi.

Yoksa rahat etmesi mümkün değildi.

Eğer kendi kurumunda birisi böyle bir davranışta bulunacak olsa orada görev yapma imkânı vermez gerekeni yapardı.

İçten içe bunları düşünürken arkadaşının işler nasıl gidiyor sözüyle kendine geldi.

İyi diyebildi.

Ardından fakat dedi sizi biraz moralsiz görüyorum. Canınızı sıkan bir şey mi oldu dedi.

Bu soruya önce hayır diyerek cevap verdi fakat daha sonra evet dedi bir şeye kafam takıldı.

Nedir o?

Şu sizin nizamiye kapısında bizi karşılayan personele.

Ne varmış personelde?

Size karşı bir kabalık mı yaptı yoksa?

Kabalıktan da öte bu.

Canım ona sıkıldı biraz.

Hâlbuki sizin böyle şeylere dikkat ettiğinizi bu konularda titiz olduğunuzu da biliyorum.

Arkadaşı olan müdür de hayrete düşmüştü.

Acele ile söze girdi.

Ben de meraklandım şimdi.

Yahu dedi.

Kapıda bizi karşılayan görevliniz elini ceketinin cebinden çıkarmadı. Benimle konuşurken yine eli cebindeydi. Sağ eli cebinde sol eliyle tarif ediyordu. Belki dalgınlıktan yapıyor diye düşündüm. Gözlerimi üzerine diktim. Hatta uyarmaya çalıştım onu bile anlamadı. Bu nasıl bir saygısızlık. Yoksa arkadaşın bir derdi mi var. Bu beni rahatsız etti.  Doğrusu huzursuz oldum…

Arkadaşının sözlerini sonuna kadar dinleyen kurum müdürü; Sakin bir edayla konuşmaya başladı. Kusura bakmayın dedi. O görevlimiz yıllar önce geçirdiği iş kazası sebebiyle sağ kolunu tamamen kaybetmiş. Biraz daha dikkat etmiş olsaydınız ceketinin sağ cebine koyduğu kolun ceketinin kol kumaşı olduğunu anlardınız. Maalesef o arkadaşımızın kolu yoktur. Biz de bunun için kendisine nizamiyede görev veriyoruz.

Bunları sakin bir şekilde dinleyen ziyaretçi müdür daha da tedirgin olmuş ne yani ben şu durumda o arkadaşa büyük haksızlık etmiş bulunuyorum. Onun için neler düşünmedim ki… Bunu mutlaka telafi etmeliyim. Hem de vakit kaybetmeden görüşüp özür dilemeliyim. Yüzüne karşı herhangi olumsuz bir şey söylemedim fakat içimden kızgınlığımı anlamış olmalı. Ben böyle bir hataya nasıl düştüm. Nasıl da dikkat edemedim. Bir an önyargılı davrandım. Bu olay bana hayatımın önemli derslerinden birisi daha verdi.

Arkadaşı söze girdi. Olur böyle. İsteyerek olmadı ya. Tam olarak görememiş olmalısınız. Çayımızı içelim gerekeni yaparız.

Bir müddet sohbet ettikten sonra ayrılma vakti gelmiştir.

İki müdür arkadaş birlikte nizamiye kapısına giderler. Onların kapıya doğru yaya geldiğini gören Selim nöbetçi kulübesinin önüne çıkmış beklemektedir. Selimin sağ eli ceketinin cebindedir. Ziyaret için gelen müdür mütevazı bir şekilde Selime yaklaşır ve Ben az önce gelen ziyaretçiyim. Hatırladınız mı? Evet, müdürüm hatırladım. Hatta ne söyleyeceğinizi bile tahmin edebiliyorum. Sizi eli cebimde karşıladığımın farkındayım. Kırıldığınızın, şaşkın kaldığınızın da… Aldırmayın efendim. Bu durumda kalan ne ilk ne son kişi sizsiniz. Sokakta caddede alışverişte bile karşılaşıyorum. Gerginlikler yaşayabiliyorum. Ben alıştım. Siz rahat olun.

Bu sözler karşısında müdürün söyleyebileceği herhangi bir sözü yoktu. Selim daha o sormadan içinden geçenlere cevap vermişti. Öyleyse dedi Selime; Selim bey sizden bir şey rica edebilir miyim?

Buyurun müdürüm.

Bana hakkınızı helal eder misiniz?

İstemeden hakkınızda kötü şeyler düşündüm.

Bu doğru değildi.

Ön yargıyla hareket etmiş oldum.

Selim; Ne demek efendim helal ederim tabi. Helal olsun.

Ardından kucaklaştılar.

Arkadaşı kendisini ziyarete gelen müdürü nizamiye kapısından yolcu ederken bir kez daha göz göze geldiler.

Ayrılırken son sözü hayatta daha öğreneceğim çok şeyler var Cemil Bey oldu.

İnsanlar kaç yaşında ve nerede hangi makamda olurlarsa olsunlar öğrenecekleri çok şeyleri vardı.

Ömür bitmeden ders bitmiyordu.

İnsan her an öğrenmeye hazır bir talebe değil miydi?

Yeter ki bunun farkında olsundu.

Bir anlık yanlış hareket kim bilir nelere mal olabilirdi.

Ya bir de Selime bu nasıl bir saygısızlık böyle diyerek sözlü olarak uyarıda bulunsaydı…

İşte o zaman evet o zaman kendini belki daha zor affedebilirdi.

Hayatta daha ne büyük dersler vardı öğreneceği.

Arabada giderken kendi kendine hem bunları düşünüyor hem de Selimin kendini bağışladığı için Allaha şükrediyordu.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.