O SİLAHIN SÖYLEDİKLERİ
Köroğlunun meşhur dörtlüğüdür.
Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.
Bir isyan bir haykırıştır bu. Düşmanını savaş meydanında mağlup edebilmek için kılıç kuşanmaya, yıllarca kılıç oyunları öğrenmeye, at eğitmeye, ata binmeye, ok atmaya gerek kalmadı. Eline delikli demiri (aslı tüfek değil delikli demirdir) alan tüfeğin namlusunu doğrultur ve düşmanını alt eder oldu. Yıllarca, kılıç, at, ok eğitimi alan yiğitler bir namlunun doğrultulması ve tetiğine dokunulması ile kara toprağa girer oldu. Bir eğitime hatta zekaya ve yeteneğe sahip olmayanlar bile bu sayede savaşabilir konuma gelebilmekteydi.
Köroğlunun isyanı da bunaydı zaten.
...
15 mart 2015 tarihinde hepimizin kanını donduran, insanlıktan azıcık nasibini almış her insanı kahreden bir haber öğrendik haber bültenlerinden.
Yeni Zelanda'da cuma namazı esnasında iki camiye silahlı bir saldırı düzenlendiğinin haberini aldık.
İnançlarının gereğini yerine getiren, namazlarını eda eden müslümanların üzerine otomatik silahlarla saldırı düzenlendi. Hedef gözetmeksizin acımasızca ateş edildi. Ve hepimiz kahrolduk.
Her insan ibadet eden insanın bir dokunulmazlığı olduğunu bilir
Yapılanı kelimelerle ifade etmenin imkanı yok elbet. Ama bu acı olayın bize hatırlattığı bazı gerçekler var.
İslamofobiden bir türlü çıkamayan bir kesim var dünyada. Bu kavramın kelime anlamı "İslam korkusu". Müslümanlara ve İslam dinine karşı sürdürülegelen ön yargı ve ayrımcılığın ifadesi. 11 Eylül saldırısı sonrasında tüm dünyanın bildiği bir kavram oldu.
Biz ne kadar yüzümüzü son iki asırdır batıya dönsek de, batılı gibi giyinsek, yesek, içsek, hatta düşünmeye çalışsak da şu gerçek hep karşımızda. İslam ve Türk kelimelerinin batıda bizim anladığımız anlamda bir karşılığı yok.
Onlar için biz hep ikinci sınıf insanlarız. Hatta mülteciyiz, göçmeniz, cahil ve eğitimsiziz. Onların yaşam standartlarını karşılamayan insanlarız.
Tarihlerinin acı gerçekleriyiz. Yenilgilerininin, mağlubiyetlerinin, kaçışlarının acı yanıyız. Hun sultanı Atilladan 1. Dünya savaşına kadar -hatta günümüzde bile- bizi saf dışı bırakmanın çabası içinde oldular. İşte bu yüzden öfkelerinin önemli bir kısmının tarihten geldiğini söylemek gerek.
Saldırıyı gerçekleştiren terörist Brenton Tarrantın saldırı sırasında kullandığı silâhların üzerine tarihte Müslümanlara ve Türklere karşı mücadele etmiş tarihî şahsiyetlerin isimlerinin yazılı olması zaten bu gerçeği ortaya koyuyor.
1389 tarihinde meydana gelen Kosova Savaşı sonrasında Osmanlı sultanı Birinci Muradın hançerleyerek öldüren Miloş Obiliçin ismi silahın üzerindey yazılmıştı. Buna benzer en az on isim ve farklı mesajlar içeren yazılar saldırıda kullanılan silahın üzerinde yer alıyordu.
Asırlardır bu toprakların üzerinde yaşıyoruz. Onlar gibi değiliz. Bize has yanlarımız, kültürümüz, mirasımız geçmiş ve geleceğimiz var.
"Anneciğim! türkler geliyor!" anlamına gelen, Türklerin korkutucu! yanını hatırlatan mamma li turchi ifadesi italyanların hala kullandığı bir ifadedir.
İşte aklı başında olmayan, bizi yanlış kelimelerle tanıtanların dolduruşuna gelmiş bir meczup bize geçmişimizi ve kim olduğumuzu hatırlatıverdi.
Yaşanan bu vahim olay sonrasında acımızı paylaşan duyarlılık gösteren, hatta göz yaşı döken, müslümanlara ve İslama önyargısız ve insanca yaklaşan tüm dünya insanlarının sayılarının artmasını diliyorum.
Ve bu nefret ve ötekileştirme dilinin tarihin tozlu raflarına kalkacağı günleri görmek için çaba sarf etmek, sevgi ve hoşgörü ile olaylara müslümanca bakmaya çalışmak insanlık ve inanç görevimiz.