Geçmişte insanlar kendilerini Allah yaklaştırsın ve Allah'ı hatırlatsın diye yaptıkları putlara tapmışlardı. Daha sonra onlardan yardım ve güç bekler olmuşlardı. Putperestlik bu şekilde ortaya çıkmıştı.
Geçmişte insanlar kendilerini Allah yaklaştırsın ve Allah'ı hatırlatsın diye yaptıkları putlara tapmışlardı. Daha sonra onlardan yardım ve güç bekler olmuşlardı. Putperestlik bu şekilde ortaya çıkmıştı.
Çağımızda cansız şekiller yerine canlı (insanlardan oluşan) varlıklar arayıp buluyorlar. Onları Allah ile aralarında aracı (yaklaştırıcı) görüyorlar. Onlarda insanüstü manevi güçler bulunduğuna inanarak hareket ediyorlar. Zora düştükleri zaman önce onları yardıma çağırıyor onlardan medet bekliyorlar.
Devamla Allah'ın sıfatlarını onlara yakıştırmaya ve onlarda görmeye başlıyorlar. Allah'ın huzurunda göstermedikleri huşu ve tazimi onların huzurunda göstermeye başlıyorlar. Onların onayını almadan hareket etmiyorlar. Kilitlenip kalıyorlar. Bundan sonra gözleri ve gönülleri körleşiyor. Kula kulluk başlıyor. Bir kalbe birden fazla sevgi yerleşiyor. Halbuki Peygamberimiz (SAV) mescide geldiğinde kendisi için ayağa kalkılmamasını buyuruyordu.
Araç diyerek niteledikleri kişiler daha sonra amaçları haline geliyor. Körü körüne bağlanan kişiler zamanla bağlandıkları kişilerin mimik halleri de dahil olmak üzere tamamen taklitçisi oluyorlar. Onsuz bir şey düşünemiyorlar. O kişiler de bu yığınlar üzerinden söz sahibi oldukları için bütün bu yanlışlıklara göz yumuyorlar.
Bu gibi şahısları alim olarak görmek insanı ikinci bir yanlışa götürür. Zira alimler öğretir eğitir aradan çekilirler. Tanıştırıcıdırlar, taşıyıcı ve taşıtıcı değillerdir. Dünün cahiliyesinde putperestlik hakimdi, bugünün cahiliyesinde insanperestlik.... Halbuki yalnız Allah'a kulluk yapılıp yalnız Allah'tan yardım beklenmelidir. Kalpler yalnız Allah'a aittir, O'ndan başkasına tahsis edilmemelidir. Akideye dikkat... Ölçüye dikkat...Yoksa hiç bir gerekçe bu hatanın ve günahın izini silemez.
Bazı kimseler ben doğru yolu, hidayeti ondan buldum diyor. Halbuki Rabbimiz Kur'an'da "Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir" (KASAS-56 ayet) buyuruyor. Ardından bir kurtarıcı! insanüstü bir varlık gibi gittiğiniz kimselerin dilemesiyle, istemesiyle değişen bir durum yoktur. Siz yalnız Allah'tan bekleyin ve isteyin. Kulluğunuzu Allah'a yapın. O size verecektir. "İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" (NECM Suresi 39. ayet) Yine TEKVİR-29 ayetinde "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" Buyuruyor.
Ve... önemli bir husus daha. Bu cehalet kamplaşmaya ve şirketleşmeye götürüyor. Her bir fert malzeme ve sermaye olarak görülüyor. Takkenin boyutu, rengi, şekli, tespihin kalıbı, kitabın yazarı...özel belirleniyor. Duanın nasıl yapılacağı ellerin nasıl tutulacağına varıncaya dek her birine özel sistem getiriyorlar. Kısacası bizden uzaklaşıp bencilik yani tekelcilik oluşturuluyor. Paralel İslam, paralel din anlayışı yaygınlaşıyor.
İşin bir başka yanı daha var. Her biri kendilerini Fırka-i Naciye olarak değerlendirebiliyor. Bu kurtulmuş topluluk anlamına geliyor. Kendi gurup veya topluluklarından başkaları için bu sözü söylemekte zorlanıyorlar. Tasavvufu da kendi tasarrufları ile değerlendiriyorlar.
Rabbimiz Yasin Suresi 21. Ayette;"Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir." buyuruyor. Ücretler şu veya bu şekilde masumlaştırılarak nelere nerelere yatırılıyor?
Ağır bir ifade ile yoksa böyleleri görmeden inandıkları Allah'ın yanısıra görebildikleri veya görebilecekleri bir şey! mi arıyorlar.
HALA ANLAMAYACAK MISINIZ...UYANMAYACAK MISINIZ?
Çok güzel bir tarzda ve uslubda yazılmış bir makale.Elenize sağlik.