Ne diyor Nazım Hikmet: 'Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik Gel ki, Anadolu'da senin bükülmez çelik İmanına, azmine ümit bağlayanlar var'
NAZIM HİKMET HANGİ TARAFTAN GELİYOR?
Ben kiraz ağacına çıkınca önüme geleni toplamam.
Kurtlu mu kurtsuz mu ona bakarım.
Kurtlu görünce orayı terk etmem.
Kurtsuz kiraz ararım.
Kiraz ağacına kızmam.
Mevsimdendir der geçerim.
Gömleğimi yırttı diye balta da savurmam.
Lafını da etmem.
Gün olur hatırlar hatıralarımda ona da yer veririm.
...................
Ancak zakkum olursa iş değişir.
Yanından geçmem adını bile anmam.
..........
Nazım Hikmete bir de buradan bakalım.
Ne diyor Nazım Hikmet:
"Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik
Gel ki, Anadolu'da senin bükülmez çelik
İmanına, azmine ümit bağlayanlar var"
Bu sözler ancak bir dava adamının dilinden bir idealist fikir adamından çıkabilir.
En azından söylediği zamanlarda böyleydi diye düşünüyorum.
Anadolunun kurtuluşunu imanlı gençliğe bağlıyor.
Onun üzerinde hayaller kuruyor.
İmanlı gençliğe moral veriyor.
Üç satırda aklı başında, sağlıklı bir ruha sahip olanların anlayacağı şekilde özetliyor.
Peki, "Vasiyet" şiirinde, "Evliyalar mezarı tepelerde" gömülmeyi isteyen Nazım'ı nasıl okumalı?
"İstemezseniz eğer böyle gam çekmemizi
Doğmadan öldüğümüz Anadolu'da bizi
Evliyalar mezarı tepelere gömünüz
Bir şefaatçi bulur ahirette gönlümüz"
Evliyalar, yani Allah dostları.
Beni de onların mezarının bulunduğu tepelere gömünüz diyerek vasiyet ediyor.
Son mısrada "Bir şefaatçi bulur ahirette gönlümüz" diyerek tevekkül örneği gösteriyor.
Nazım Hikmetin Ağa Camii için yazdığı şiir yıllarca dilden dile dolaştı durdu.
Şiiri şimdi içtenlikle okumaya başlayın.
"Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah'ımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var...
Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar,
En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini,
Üstünde orospular yükseltiyor sesini.
Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor,
Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor.
Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu,
Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu
Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen
Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!
Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster
Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer
Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla,
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla!"
Allah'a bağlığını bir çocuk safiyeti ve samimiyeti içerisinde ne güzel anlatıyor.
Allah'ımın ismini daha çok candan andım"
Unutmayın.
İnsan hangi yaşa gelirse gelsin ne kadar değişirse değişsin özde çocukluğunun eseridir.
Anlatabiliyor muyum?
Şimdi sıkı durun!
"Sararken alnımı yokluğun tacı
Silindi gönülden neşeyle acı
Kalbe muhabbette buldum ilacı
Ben de müridinim işte Mevlânâ
Edebe set çeken zulmeti deldim
Aşkı içten duydum, arşa yükseldim
Kalpten temizlendim, huzura geldim
Ben de müridinim işte Mevlânâ"
Şerhe gerek var mı?
Yok.
Ve;
İstanbulun Fethi için Tarihine mukaddesatına bigane kalanların gözüne sokarcasına yazdığı şiire ne demeli?
"İslamın beklediği en şerefli gündür bu;
Rum Konstantiniyyesi oldu Türk İstanbulu!
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Türkün padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi, Eğrikapıdan kır atının üstünde
Fethetti İstanbulu sekiz hafta üç günde!
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allahın
Belde-i Tayyibeyi fetheden padişahın
Hak yerine getirdi en büyük niyazını;
Kıldı Ayasofyada ikindi namazını.
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa yıkılmalı İstanbul"
Eğer Nazımı bu şiirleriyle sevecek olursanız hepiniz imanlı inançlı tarihine mukaddesatına bağlı nasıl olmasını istediysek öyle olan birer fert olara cemiyet hayatında yerinizi alacaksınız.
Yok kafanıza göre bir Nazım Hikmet arıyorsanız...
Kafa karıştırmaya gerek yok.
Herkesin işi var.
Şimdi birileri şu soruyu sorabilir: Ne yani Nazım Komünist değil miydi?
Nazımın bu güzel yanını bil ondan sonra ...
Hem sonra insanı güneşe hasret bırakıp düşman ederler...
Yaşadığı dönemi itirazlarını değişimini nedenini niçinini...
Az önce bir şey dedim.
Son kez söylüyorum.
İnsan gençlik yıllarının eseridir.
Değişir fakat o hep odur.