İKLİM (DEĞİŞİKLİĞİ…!) KANUNU
HAKAN ÖZGEN
Ülkemizin ilk İklim Kanunu 20 Şubat 2025 tarihinde meclise sunuldu ve 26 Şubat 2025 günü T.B.M.M. Çevre Komisyonu tarafından kabul edildi. 8 Nisan 2025 gününden itibaren de meclis genel kurulunda görüşülmeye başlandı.
Bu kanun iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında öncelikle Türkiye’nin uluslararası iklim taahhütlerini yerine getirmeyi amaçlamaktadır.
İklim değişikliği konusu, en basit ifadeyle hava şartlarındaki değişimleri ifade eder. Fakat günümüzde iklim değişikliğinden asıl anlatılmak istenen ise küresel ısınma konusudur. Yani günümüzde iklimin değiştiğini savunanlar, bunun küresel ısınmadan dolayı meydana geldiğini savunmaktadırlar.
Aslında küresel ısınma diye bir durum yoktur. Küresel ısınma adı altında manipülasyon yapılıp kamuoyunu iklim değişikliği konusunda razı etme gayreti vardır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme durumu yani…
Diyeceksiniz ki; ‘’Havalar normalden daha sıcak oluyor, yağmurlar normalden daha geç yağıyor ya da az yağış düşüyor, kışları normalden daha sıcak geçiyor vs.’’ Doğrudur, biz de bunları yaşıyoruz. Ama bunun adı küresel ısınma değil, olsa olsa ‘’Küresel Isıtma’’dır.
Günümüzde teknoloji o kadar ilerledi ki, istediğiniz yere istediğiniz zaman yağmur yağdırabiliyor, istediğiniz yere de yağmur yağmasını engelleyebiliyorsunuz. Hem yeni bir teknoloji de değil. 90’lı yıllarda İstanbul, İzmir ve Ankara’da da kullanıldı.(1) Kısa adı bulut tohumlama(2) denilen teknoloji o zamanlar için çok başarılı olamasa da bugün gayet başarılı bir şekilde kullanılıyor. Ayrıca her zaman fazlasıyla yağış alan yerler son yıllarda yeterli yağış alamamaktadır. Buna rağmen Arabistan’da sürekli seller oluyor. Hatta Arap çöllerinde aşırı yağıştan dolayı dağların taşların yeşerdiği de haberlere konu oluyor. Son yıllarda ülkemizde de seller olmakta ve bu zamana kadar görülmemiş zararlar vermekte. Yani bulutlar taşınabiliyor. Hatta yapay bulut bile yapılabiliyor. (3)
Benzer şekilde teknolojik imkanları kullanarak hava sıcaklıklarının da mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi sağlanabiliyor.
Görüldüğü gibi teknolojik olarak ‘’Hava’’ da bir tür silah olarak kullanılabiliyor. Bunu yapmak isteyen ve bu teknolojiye sahip olan güçler, istediğinde hava sıcaklığını arttırarak ya da yağışları da azaltarak istediği gibi hava şartlarına müdahale edebiliyor. Bunu da bize Küresel Isınma diye yutturmaya çalışıyor. Ben de diyorum ki; bunun adı küresel ısınma değil, olsa olsa ‘’Küresel Isıtma’’ olur.
Bundan sonraki süreçte, korona virüs pandemisinde olduğu gibi kısıtlamalar ve kapanmalar söz konusu olduğunda bu sefer iklim değişikliği bahane edilecek. Biz de ‘’Küresel Isıtma’’ yalanı ile kısıtlamalara maruz kalacağız.
Peki, bu kısıtlamalar nasıl olacak?
Karbon ayak izi ve su ayak izi ile olacak.
Karbon ayak izi nedir: Karbon ayak izi; ‘’Her insanın ulaşım, ısınma, enerji tüketimi veya satın aldığı her türlü ürün neticesinde atmosfere yayılmasına neden olduğu karbon miktarını’’(!) anlatmak üzere kullanılan bir terimdir. Karbon ayak izi hesaplama, kişilerin ne kadar karbon ürettiklerini öğrenmeleri için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem sayesinde ne kadar karbon üretildiği ve çevreye ne kadar zarar(!) verildiği öğrenilebilecektir.
Yani ne kadar karbon üretilirse o kadar çok çevreye zarar verilmiş olduğu varsayımına dayanarak karbon ayak izinin azaltılması yönünde tedbirler almamız istenecek.(4)
Aslında karbon elementi, bilinen elementlerin en çok yönlü olanıdır. Bileşiklerin %94'ü (4 milyondan çoğu) karbon içerir. Yaşamın dayandığı temel işlevleri yerine getirmek için yeterli çeşitlilikte ve karmaşıklıkta düzenlemeler oluşturarak başka elementlerle birleşme yeteneği, yalnızca karbonda vardır. Belirli karbon bileşikleri, canlılardaki maddenin yaklaşık %18'ini oluşturur.(5)
Karbonun; fotosentez, ayrışma, aşınma, yakma, solunum, beslenme gibi olaylar sayesinde atmosfer, yerküre, suküre ve canlılar arasında devamlı olarak hareket etmesine karbon döngüsü denir.
Karbon döngüsü nasıl gerçekleşir?
Atmosferde karbondioksit olarak bulunan karbon, fotosentez yoluyla döngüye girer. Yeşil bitkiler ve klorofile sahip mikroorganizmalar, karbondioksiti alarak fotosentezde kullanır. Bitki karbondioksiti kendi dokusuna katar, oksijen ve organik madde üretir. Bir kısmını ise solunum yoluyla karbondioksit şeklinde atmosfere geri verir.
Besin zinciri yoluyla otçulların ve etçil hayvanların bitkiyi yemesiyle karbon aktarılmış olur. Karbonu kendi yapılarına alan hayvanlar ise yine karbonun bir kısmını solunum yolu ile karbondioksit şeklinde atmosfere geri verir. Hayvanların ve bitkilerin solunum yapmasıyla, fotosentezle başlayan döngü tamamlanmış olur.(6)
İnsan vücudunun bile %18’i karbondan oluşuyorken karbonsuz hayat söylemlerinin ne kıymeti vardır? Hiçbir kıymeti yoktur. ‘’Karbon olmazsa hayat olmaz.’’ Çünkü karbon döngüsü ile karbona en çok ihtiyaç duyan yine canlılardır.
8 Nisan 2025 tarihinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) tarafından, kamuoyunda iklim kanununa yönelik tereddütlere karşı bir açıklama yapıldı. Açıklamada şöyle deniliyor:
‘’Kanunun tarımsal faaliyetleri sona erdireceği ya da yapay gıdayı zorunlu kılacağı yönündeki iddialar asılsızdır. Kanun, organik tarımı ve hayvancılığı destekleyerek gıda güvenliğini ön planda tutmaktadır.
Vatandaşlardan karbon vergisi alınmasına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Temel amaç; çevre dostu ve sürdürülebilir enerji kaynaklarını teşvik etmek, dönüşümü aşamalı ve kalkınma öncelikleri doğrultusunda gerçekleştirmektir.
Karbon ayak izi, ürünlerin üretiminde ortaya çıkan sera gazı emisyonlarını ifade etmektedir. Kanun kapsamında yalnızca üretim yapan kurum ve kuruluşlar için, daha az enerji ve çevresel zararla üretim yapmalarını sağlayacak düzenlemeler öngörülmektedir. Bireysel özgürlükleri kısıtlayan herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.’’(7)
Burada son paragrafta; ‘’Yalnızca üretim yapan kurum ve kuruluşlar’’ ibaresi var. Mesela ülkemizdeki bütün besi çiftlikleri de birer kuruluştur. Buradaki besi hayvanlarının çıkardığı gazlar, sera gazı emisyonunu arttırdığından dolayı, hayvanların sayılarını azaltma cihetine gidilecektir. Besi hayvanı sayısı azaldıkça da insanların temel gıda olan ete ulaşmaları daha zor olacaktır.
Çünkü aynı açıklamanın en başında şu ibare var:
‘’İklim Kanunu, ‘2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Büyüme’ doğrultusunda hazırlanmış, iklim değişikliğinin yol açtığı krizlerin ve zararların etkilerini en aza indirmeyi amaçlayan bir yasal düzenlemedir.’’
Görüldüğü gibi ‘’Net sıfır emisyon’’ hedefi var, ‘’İklim değişikliğinin yol açtığı krizlerin ve zararların etkilerini en aza indirme’’ amacı da var ancak uygulamada bunların nasıl yapılacağına dair bir açıklama da yok. Dolayısıyla bu açıklama güven vermekten uzaktır.
Bu açıklamalar yapıla dursun, İklim Kanunu temelli kısıtlamalar usul usul hayatımıza girmeye başladı bile. Mesela Konya ve Karaman’da büyükbaş hayvancılık yasaklandı. Ancak bu yasaklama tamamen bir yasaklama değil, yeni açılmak istenecek olan işletmelere ruhsat verilmemesi olarak uygulanacak. Yasaklanma gerekçesi olarak her ne kadar su kısıtlılığı gösterilse de aslında ineklerin osuruğunun küresel ısınmayı arttıracağı varsayımına dayanarak kısıtlamaya gidildiği daha inandırıcıdır.
Mesela Karaman’ın Akçaşehir Kasabası’nda, belirli bölgelerde küçükbaş hayvan otlatmak yasaklandı. Yasak 8 Nisan 2025 gününden itibaren yürürlüğe girdi. Yasak kararı, bölgedeki tarımsal üretimin korunması ve ‘’Sürdürülebilirliğin’’ sağlanması amacıyla alınmış.(8)
Ve ben de bu yasaklamaların önümüzdeki aylarda diğer illerimizde de ‘’Su kısıtlığı’’ bahanesiyle uygulanmaya devam edeceğine inanıyorum. Bekleyip göreceğiz…
Mesela Burdur’un Bucak ilçesine bağlı Kızılkaya Beldesi’nde sebze ve benzeri bitkilerin dikimi Belediye Meclisi kararıyla yasaklandı. Alınan karara uymayan vatandaşlara cezai işlem uygulanacağı bildirildi.(9)
İşte burada konumuza farklı bir başlık atmamız gerekiyor. O da ‘’Su ayak izi’’dir. Bu da karbon ayak izi gibidir ancak uygulamada farklılık arz eder.
Su ayak izi; en kısa ve basit şekilde, ‘’Bir mal veya hizmet üretmek için kullanılan tatlı su miktarı’’ olarak tanımlanabilir. Kullanılan bu su miktarı içerisinde hem doğrudan su kullanımı hem de üretim sırasında kullanılan dolaylı su tüketimi de hesaba katılır.
Örneğin son yıllarda elimizden düşürmediğimiz 0.5 litre pet şişe suyunun aslında ekonomimize maliyeti yaklaşık 5.5 litre sudur ve hayret verici taraf ise bu miktarın beş litresi sadece pet şişenin üretimi içindir. İçtiğimiz sütün bir litresinin üretiminde geçen tüm süreçlerde toplamda bir tondan fazla su kullanılmaktadır.
Su ayak izi ile ilgili olarak bir de şu örneği verebiliriz: Bir demlik çay demlerken ne kadar su kullanırız mesela? En fazla 1-2 litre. Fakat bir demlik değil, sadece bir bardak çayın su ayak izini merak ediyor musunuz? Yaklaşık 30 litre. Evet, yanlış duymadınız. Bir bardak çayın hazırlanması için gerekli çayın bitki olarak yetiştirilmesi, hasat edilmesi, paketlenmesi, depolanması, dağıtılması, satılması, demlenmesi gibi adımlar, toplamda 30 litrelik bir su tüketimine sebep oluyor. Kahve tutkunları için ise çok daha kötü bir haberimiz var. Bir karton bardakta içilen kahve yaklaşık 200 litrelik bir su ayak izine sahip. Hele bir de kahveyi sütlü ve şekerli içiyorsanız durum daha da vahim.(10)
İklim Kanunu ile; seyahat hakkın kısıtlanabilecek, alışverişlerin kısıtlanabilecek, doğal et ve gıdaya ulaşmak zorlaşacağı için yapay et ve böcek yemeye zorlanacağız, tarım ve hayvancılık yok olmasa bile kısıtlı olacak, kendi bahçene bile meyve sebze ekmen kısıtlanacak, ihtiyaç duyduğun eşyaları satın almakta zorlanacaksın vs…
Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla, 13 Kasım 2024 günü mecliste yaptığı konuşmada, İklim Değişikliği konusunda şu sözlere yer verdi:
‘’Murat kurum iklim krizi bir milli güvenlik sorunudur diyor. Hayır. İklim ne kanunla düzelir ne de değiştirebilir. Dünya yörüngesinden çıkmadığı sürece iklimi değiştiremezsiniz. Meteorolojik olaylar dalgalanma gösterebilir, bu iklim değişikliği değildir. Gerçekten iklim değişmişse, yeryüzünde yaşam sona ermiş demektir. Karbon ayak izi, sıfır karbon insanlığı, ama öncelikle kobay ülke Türkiye'yi bitirme projesidir. İnsanın %17'si karbondur. Sıfır karbon sıfır insan demektir. İklim Kanunu Türk milletine fakirleşme mülksüzleşme yıkım getirir. İklim Kanunu küresel şeytanlara teslimiyettir, insanlığa ihanettir, Rahmani düzene savaş ilan etmektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne asla gelmemelidir. Ülkemizin ve milletimizin geleceğini küresel emperyalizmin sömürü ve kölelik politikalarına kurban etmeyelim.’’(11)
Bu kadar da abartı olmaz diyebilirsiniz. Bunların nasıl olacağını kestirebilmek için de karbon ayak izi ve su ayak izi kavramlarını anlamanız yeterli. Hele de dijital paraya geçildi mi işte o zaman esaret başladı demektir.
Zaten çalışmalar yıllar öncesinden başlamıştı. Ülke olarak Paris İklim Anlaşması’na taraf olmuştuk. Bu karar 7 Ekim 2021 tarihinde 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.(12)
Ayrıca, B.M. Genel Sekreteri Antonio Guterres iklim değişikliği hakkında yaptığı bir açıklamada; ‘’Küresel ısınma çağının sona erdiğini, bunun yerine “Küresel kaynama çağının” başladığını söyledi. Guterres, sıcaklık artışını sınırlamak ve iklim değişikliğinin zararlı sonuçlarından kaçınmak için dünyaya acil önlem çağrısında bulundu.
İklim değişikliğinin korkutucu bir gerçek olarak yaşandığını ve bunun sadece başlangıç olduğunu dile getiren B.M. Genel Sekreteri, fosil yakıt şirketlerinin yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapması gerektiğini vurguladı.’’(13)
Gördüğünüz gibi uluslararası kuruluşlarda en yetkili ağızlardan bile küresel ısınma söylemi düşmüyor. İlle de fosil yakıtlardan kurtulmak istiyorlar. Sözde yeşil enerji deyip insanı elektrikle çalışan araçlara yönlendirecekler. İyi de; ‘’O elektriği üretmek için gereken enerjiyi nasıl sağlayacaksın’’ diye soran yok.
Bu kanunun ülke ekonomisine getireceği yük yeterince hesap edildi mi? Öyle ya; gelişmekte olan bir ülkeyiz sonuçta. Karbon emisyonuna gelecek kısıtlamalar enerji üretiminde azalmalara ya da yüksek maliyetlere sebep olacaktır. Bu da işsizliğin ve enflasyonun artmasına sebep olmaz mı?
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da bu yasayı onaylayacaktır. Ya onaylamazsa? dediğinizi duyar gibiyim. Keşke onaylamasa. Ben de bu önyargımdan dolayı burada sizlere mahcup olsam. Keşke… Ama Sayın Cumhurbaşkanı 30 Kasım-12 Aralık 2023 tarihleri arasında Dubai’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında düzenlenen Dünya İklim Eylemi Zirvesi’nde ‘’2053 yılında net sıfır emisyon hedefini gerçekleştirmeyi öngörüyoruz.’’ şeklinde bir açıklama yaptı.(14)
Küresel ölçekte bu kadar önemli bir konu iken bizim ülkemizde neden bu kanunun görüşmelerinde, TV ve benzeri iletişim araçlarında değinilmez? Meclisteki kanun görüşmelerinde cılız bir muhalefet ve sosyal medyada avazı çıktığı kadar bağıran ama sesini duyuramayan bir avuç muhalif…
Bir futbol maçında hakem haksız penaltı verecek olsa günlerce TV kanallarında ve sosyal medyada gündem oluyorken, İklim Kanunu neden görmezden gelinip basit bir konuymuş gibi algılanıyor?
Belki de abartıldığı kadar olmayacağını, özgürlüklerin kolay kolay kısıtlanamayacağını düşünüyorsunuz. Bu konuda uyaranları da paranoyak ya da felaket tellalı gibi görüyorsunuz.
Pandemi sürecini hatırlayınız. Basit bir virüsü ölümcül olarak gösterip, insanları nasıl covid aşılarına zorladıklarını hatırlayınız. O zaman da biz aşıların riskleri hakkında uyarılarda bulunurken de aynı tepkilerle karşılaştık. Aşı olmayın dedikçe paranoyak olarak görüldük.
Şimdi…?
Neredeyse herkes aşı olduğu için pişman. Ve o aşı olan insanlar bu günlerde bana ‘’Sen haklıymışsın’’ dedikçe kahroluyorum. Ancak, şimdi de aynı kayıtsızlık, aynı gaflet uykusu devam ediyor. Ve bizim milletimiz uyumaya devam ediyor.
İklim değişikliği konusu küresel bir sorun ise ve iklim değişikliğinde en büyük pay sahibi olan A.B.D. bundan çekilmiş iken biz neden İklim Kanunu çıkarıyoruz? Öyle ya, dünyada karbon emisyonu konusunda A.B.D. Çin’den sonra ikinci sırada geliyor. Hem biz ülke olarak karbon emisyonu konusunda büyük devletlerin yanında çok küçük bir paya sahibiz. Hal böyle iken neden iklim kanununu çıkarmak istiyoruz?
Bu kanuna onay veren milletvekilleri, önümüzdeki yıllarda bu kanun uygulanmaya başladıkça, özgürlükler kısıtlanmaya başladıkça acaba ne diyecekler? Şunu demesinler: ‘’Neyi onayladığımı bilmiyordum, kandırıldık.’’
Son olarak, bu konuda paranoyak(!) bir öngörü daha: Önümüzdeki yıllarda insanların alışveriş listelerinde ilk sıralarda yer alması muhtemel olan ürünler: ‘’Kedi maması, antidepresan ve netflix.’’
Kalın sağlıcakla.
Hakan ÖZGEN
10 Nisan 2025
(1)https://www.ahaber.com.tr/gundem/2020/12/26/istanbula-atilmasi-planlanan-yagmur-bombasi-nedir-yagmur-bombasi-ne-ise-yarar-nasil-uygulanir?paging=8
(2) https://www.youtube.com/shorts/G9tPR2eKNc8
(3) https://www.youtube.com/watch?v=TbK2BScCKpA
(4)Hakan ÖZGEN – Korona ve Yeni Dünya Düzeni, S: 132
(5) https://tr.wikipedia.org/wiki/Karbon
(6)Hakan ÖZGEN – Korona ve Yeni Dünya Düzeni, S:123-124
(8)https://www.karamangundem.com/akcasehir-kasabasinda-kucukbas-hayvan-otlatma-yasaklandi#:~:text=Karaman'%C4%B1n%20Ak%C3%A7a%C5%9Fehir%20Kasabas%C4%B1'nda,Sal%C4%B1%20g%C3%BCn%C3%BCnden%20itibaren%20y%C3%BCr%C3%BCrl%C3%BC%C4%9Fe%20girdi.
(9)https://www.burduryenigun.com/burdurda-sebze-ve-meyve-dikimi-yasaklandi
(10)Hakan ÖZGEN – Korona ve Yeni Dünya Düzeni, S:146-147
(11) https://www.youtube.com/watch?v=oRlH76z2vXg
(12)https://iklim.gov.tr/paris-anlasmasi-i-34
(13)https://yesilgazete.org/guterres-kuresel-isinma-cagi-bitti-kuresel-kaynama-cagina-girdik/