Türkiye geçtiğimiz hafta büyük bir meydan okumaya tanıklık etti. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın eleştiri dozu yüksek açıklamalar yapmasını bekliyorduk... Ancak bir muhalif lider gibi konuşmasını muhalefet bile beklemiyordu.
Öyle ki kendisini dinleyen Kemal Kılıçdaroğlu bile şaşkındı duydukları karşısında.
Sözleri kamçı gibiydi.
Yüce Mahkeme'nin başkanı, ülkenin seçilmiş tüm yöneticilerini karşısına ip gibi dizmiş, birer çocuk gibi azarlıyordu. Doğrusunu isterseniz "bazı" sözleri hak, hukuk ve adaletten fazlasıyla uzaktı. Öyle bir üslupla konuştu ki dinleyen herkese,
"Sahip olduğu ünvandan çok daha fazlasını istiyor"dedirtti.
Söyledikleri tamamen adaletten uzaktı demedim dikkat ederseniz. Ancak doğru şeyleri yanlış sözlerle söylememesi gerekiyordu.
"Paralel Devlet" söylemlerinin henüz belgelendirilememesi, yargı mensuplarının oradan oraya tayin edilmesi yönündeki eleştirilere kimsenin sözü yok. Bu yöndeki eleştiriler,
"Kurunun yanında yaş da yanmasın" endişesi taşıyan AK Parti tabanında bile haklı bulundu.
Ama emniyet ve yargı içinde çöreklenmiş bir yapının milletin iradesine saldırısını tamamiyle yok saymak ve bu saldırıları bertaraf etmeye çalışan hükümeti
"Vicdan yolsuzluğu" ile suçlamak fazlasıyla vicdansızlık oldu.
Hele hele twitter konusunda verilen o gülünç kararı savunmak, savunanı da o karar kadar gülünç duruma düşürdü.
Buradan daha önce de söyledim.
Twitter kararı henüz yerel mahkeme aşamasındayken alınan karar, bu mahkemeleri yok saymaktan başka birşey değil. Köşeye sıkışıp masaya oturan twitter yöneticilerini bu konuda cesaretlendirmenin bu ülkeye yararı nedir ben çözemedim?
Haklı görmek mümkün değil ama, hadi bu eleştiriyi de haklı gördük diyelim.
Bir mahkeme başkanının, yüzde 50'nin oyu ile iktidara gelen bir partinin genel başkanını ve başbakanını imalı yollarla,
"Sen milli görüş gömleğini çıkaracak kadar döneksin" diye aşağılamak da neyin nesidir?
Merakımı mazur görün de, bundan size ne?
Oldu olacak milleti karşınıza ip gibi dizin,
"Bu gömlek değiştirenlere neden oy veriyorsunuz ulan?" diye haşlayın, tam olsun bari!...
Yok, yok merak etmeyin!
Birilerinin yaptığı gibi Haşim Kılıç beyefendiyi
"Camianın adamı" veya
"paralelci" ilan edecek değilim. sadece bu hiddette ve bu şiddette konuşan birinin kendisiyle beraber başında bulunduğu kurumu da ne kadar zor durumda bıraktığını anlatmaya çalışıyorum.
Adını koyalım.
Bu konuşma hem Anayasa Mahkemesi adına, hem de Haşim Kılıç adına bir itibar harakirisidir. Kılıç'ı destekleyin veya karşısında olun farketmez.
Sadece şu soruya cevap verin!
Yarın birgün MİT yasası bu mahkemeye gider de bir
"İptal" kararı çıkarsa,
"Mahkeme en doğru ve en tarafsız kararı verdi" diyebilir misiniz?
Ben diyemem çünkü, Kılıç'ın yüzündeki o öfkeyi gördüm. Konuşurken gözleri, ölü bir ateşteki son köz parçasını andırıyordu. Skandalın da ötesine geçen o bildiriyi oy birliğiyle imzalayan Anayasa Mahkemesi üyelerinin, bu tür kararlarda tarafsız olacağına olan inancım yerle bir oldu. Gördüğüm kadarıyla bu hisse kapılan sadece ben değilim.
"Peki bundan sonra ne olur?" diye merak ediyorsanız, hemen söyleyeyim. Aslına bakarsanız Haşim Kılıç Erdoğan'a tam da zamanında çok büyük bir iyilik yaptı.
Nedeni şu...
Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi'ne Twitter hakkında yaptığı bireysel bir başvuru var. Erdoğan'ın Haşim Kılıç'ın o sözlerine tepki vermemesinin nedeni o başvuru.
Yarın o başvuru Erdoğan lehine sonuçlanırsa, Anayasa Mahkemesi twitter'la ilgili aldığı kararı yine kendisi yok saymış olacak.
Yok eğer o karar Erdoğan aleyhine sonuçlanırsa, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi AK Parti'ye nurtopu gibi yeni bir mağduriyet başhedilmiş olacak.
Bugüne kadar her seçim öncesi çıkarılan gerginlikler sayesinde oylarını artıran AK Parti'nin de bu mağduriyeti siyaseten iyi kullanacağı hepimizin malumu.. Yani anlayacağınız Haşim Kılıç o konuşmayla ipleri Erdoğan'ın eline vermiş oldu.
Meselenin başka ve tehlikeli bir boyutu daha var.
Kılıç'ın konuşması bazı kesimleri tıpkı 17 Aralık dönemindeki gibi cesaretlendirebilir.
"Yargının en tepesi Erdoğan'la savaşa girmişken biz de bastıralım ve iktidarı düşürelim" diyenler bir iştahla yeniden saldırabilir.
Bu kez hangi gaddarca oyunlar sergilenir orası sadece Allah'a ayan! Ancak yeni tuzakların kurulduğu aşikar. Daha Gezi ayaklanması sırasında
"Bu oyun birkaç perdeden oluşuyor ve devamı var" demiştik. Yerel seçimlerde hüsrana uğradılar ama yeni bir saldırı için hazırlıklar yapılıyor.
Vakit neredeyse geldi!
Uzun sürecek bir kuşatma harekatı için son hazırlıklar yapılıyor. Korkunç lehçeleri ve ihanet heceleriyle yeniden gelecekler. Soylularla soysuzların, asillerle adilerin savaşı birkez daha başlayacak.
Ve emin olun...
Bu savaş bittiğinde bolca sahip olacakları tek şey acı ve hayal kırıklığı olacak.
Çünkü karşılarında bir kez daha emir almak yönetilmek için değil, yönetmek için doğmuş,
"Diz çökmesen de itaat et" sözlerine aldırış etmeyen, bir adam görecekler. Yok etmeye çalıştıkları adam, diğerleri gibi kolay bir şekilde ölmemeye veya tuzağa düşmemeye kararlı.
Yani anlayacağınız hem bu konuşma, hem de gelmesi muhtemel saldırı, Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürmekten öteye gitmeyecek.
twitter.com/slymnozfacebook.com/slymnoz