Bu haftaki röportaj konuğum Araştırmacı Yazar Hakan Özgen. Kendisiyle eserlerini, gündemi, toplumsal sorunları ve yazarımızın çözüm önerilerini konuştuk. Keyifli okumalar dilerim.
EVİNİZDE KÜÇÜK DE OLSA BİR KÜTÜPHANENİZ OLSUN. KİTAPLAR EVDE DEKOR OLARAK DEĞİL, OKUNMAK İÇİN VARDIR. GÜNLÜK BELLİ BİR SÜRE KİTAP OKUMAYA ZAMAN AYIRSANIZ, İNANIN ZAMANLA BİLGİLENDİKÇE HAYATINIZA NASIL OLUMLU ETKİ ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ.
Hakan Bey sohbetimize başlarken, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Hakan Özgen kimdir?
Hakan Özgen, aslen Fatsa’lıdır. Samsun’da ikamet etmektedir. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Fatsa’da tamamladı. 1991-1992 yıllarında askerlik hizmetini yaptı. 1995 yılında Erzurum’da Polis Memuru olarak memuriyete başladı. Erzurum sonrası Aydın ve Erzincan illerinde görev yaptıktan sonra 2010 yılında Samsun’a atandı. 2021 yılında kendi isteğiyle emekli olana kadar Samsun’da görev yaptı. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü mezunudur.
Yazmak size neyi ifade ediyor, yazı hayatına nasıl başladınız?
Yazmak, BİLGİ’yi ifade eder. Yazmak demek bilgi vermek demektir. Kitaplar bilgilendirmek için vardır.
Okumayı seven biriyim. Okumak eylemini sadece boş vakit geçirmek için değil, kendi işinde çalışıyormuş gibi ciddiye aldım. Okudukça edindiğim bilgileri okurlarımla paylaşma arzusu her geçen gün arttı. Korona virüs pandemisi de bu konuda ilk adımı atmam için bir fırsat oldu diyebilirim. Yazarlık kariyerim de böylece başlamış oldu.
“Korona ve yeni dünya düzeni” isimli değerli bir eserle biz sizi tanıdık. Bu eserin amacı neydi, neden yazıldı?
Korona virüs pandemisi sadece ülkemizde değil, bütün dünyada insanlığın başına belâ oldu. Sıradan bir grip virüsü olan Korona virüs, bir anda ‘’Ölümcül’’ bir virüs gibi gösterilmeye başlandı. Pandemi ilan edilmesindeki asıl amaç, insanlığı kontrol altına almaktı. Maske–mesafe-hijyen tedbirlerini dayatarak, şüpheli test sonuçlarıyla teşhis koyarak, karantina tedbirleriyle, kısıtlamalar koyarak, abartılı hastane ve yoğun bakım görüntüleri ve abartılı ölüm haberleriyle insanlar her zaman yakalandıkları ve basit tedavi yöntemleriyle geçiştirdikleri gripten korkutuldu. Tabii bu süreçte ‘’Medya‘’ etkin bir şekilde kullanıldı. ‘’Ölümcül!’’ virüsten korunmak isteyen herkes ‘’Sağlık’’ için deney sıvılarına koştu. Deney sıvılarını yaptırmak istemeyenler de mobbing ile ya da işten çıkarılma tehditleriyle sıvılara mecbur edildi. Deney sıvıları diyorum çünkü Alman Aşısı olarak da bilinen mRNA aşıları güvenirliği tam olarak ispatlanmamış aşılardı. Covid aşılarının uygulanmaya başlamasından (Ocak 2021) beri yaklaşık dört sene geçti.
Aslında bu konu bir sağlık sorunu değil, siyasi bir konu idi. Amaç herkesi koldan yapılan sıvılara zorlamaktı. Ve başardılar. Günümüzde kalp krizinden ölümlerin, pıhtı atmaların, turbo kanser vakalarının ve daha pek çok hastalığın görüldüğü hastaların neredeyse tamamının mRNA sıvısını yaptıranlar olması tesadüf olmasa gerektir.
İşte ben de pandeminin ilk aylarında bu rüzgâra kapılıp gitmiş iken, daha sonra buradaki tuzağı fark ettim. Aşılara karşı çevremi uyarmaya çalıştım. Ancak dinlemediler. Bana paranoyak dediler, felaket tellalı dediler. Aşıların belirsizliğini kimse sorgulamadı da benim doktor olup olmadığım sorguladılar. Ben de buna kayıtsız kalmama konusunda bu kitabı yazmaya karar verdim. Yakın tarihi kayıt altına aldım.
Sadece korona değil tabii. Korona sonrası kurulması düşünülen Yeni Dünya Düzeni ile ilgili bilgiler verdim. Dünya Ekonomik Forumu ne yapmak istiyor, neden yapay et tavsiye ediliyor, karbon ayak izi nedir, iklim değişikliği ile ne yapılmak isteniyor, sosyal kredi sistemi, cinsiyet eşitliği, yapay zekâ, transhümanizm, dijital para, neden elektrikli arabalar sürekli gündem oluyor, yeni dünya dini… Bu konularda da gelecekte nasıl bir dünya kurgulanmak istendiğini anlatmaya çalıştım.
“Dostlar kıraathanesi” romanınız hakkında da bilgi almak isteriz. Romanınızı hangi duygulardan esinlenerek yazdınız?
Öncelikle belirtmek isterim ki buradaki kıraathane oyun oynanan kahvehane manasında değildir. Kıraat ‘’Okumak’’ demektir. Dostlar Kıraathanesinde kitaplar ‘’Bulunması’’ için değil ‘’Okunması’’ için vardır. Ve buradaki kitaplar okunur.
Kitapta çevre konularına da değindim. Şehirleşme ile betonlaşma arasındaki farkı anlatmaya çalıştım. Ve bunu kendi memleketim olan Fatsa’daki yatırımlar üzerinden yorum ve eleştirilerle izah etmeye çalıştım. Kitabın giriş kısmı bile çevreci bakış açısıyla yazıldı.
Köyden şehre yerleşme hayalleri kuranlarla, köyde kalma gayreti gösteren insanların mücadelelerini güncel ve yaşanmış, hatta yaşanmaya devam eden olaylar üzerinden anlatmaya çalıştım.
Ayrıca burası sadece kitap okunan değil, güncel meselelerin konuşulup tartışıldığı, sorunlara çözüm bulunduğu ya da çözüm arandığı bir yerdir. Hatta burada bir nevî mahkeme bile kuruldu. Boşanma aşamasındaki yeni evli bir çiftin aralarındaki geçimsizliğe çözüm bulma konusunda aile büyükleri huzurunda burada toplantı yapıldı. Herkes açıkça diyeceğini dedi ve insanlar kendi hatalarıyla yüzleşti.
Çok konuşulan ama bir türlü netleştirilemeyen konuları farklı bakış açılarıyla el aldım. Özellikle nefis-şeytan ilişkisi; ruh-beden-kalp ilişkisi beni epey yordu diyebilirim. Ayrıca aşk mı-sevgi mi? Bu konuları elimden geldiğince sadeleştirmeye çalıştım. Mesela başörtüsü konusunda kapanmanın gereğini farklı bir bakış açısıyla ele aldım. Çok konuşulan cariyelik konusuna kendi açımdan noktayı koydum. Kitabın anlaşılır ve sade olması için elimden geldiği kadar gayret ettim. Şu ana kadar da çok şükür ki olumsuz bir tepki almadım.
Genel anlamda sosyoloji ağırlıklı bir içerik oldu. Tarihi ve dînî konularda kaynak taramalarından edindiğim bilgileri yazdım. Haricindeki tüm konular gerçek hayattan alınmadır. Bu konuda özellikle polislik mesleğindeki şahit olduğum ve gözlemlediğim olaylardan de istifade ettim. Dostlar Kıraathanesi adının yanına ‘’Hayat arayışlar ve kaybedişlerden ibarettir’’ diye bir alt başlık da ilave ettik.
Ve gençlere, evlenmek isteyenlere, evlilere, evlilikte huzur arayanlara nasihatler vermeye çalıştım. Çocuk yetiştirmede yapılan yanlışlara karşı büyüklere nasihatler de vermeye çalıştım.
Bazı konular olur, anlatırsınız ama anlaşılmazsınız. Ya da anlaşılmak istenmezsiniz. Ama yine anlatmak gerekir ki anlaşılabilsin. Ben de sözle anlatamadığım konuları yazarak anlatmak istedim. Dostlar Kıraathanesi böyle çıktı ortaya.
Samsun Yazarlar Derneğinin kahvaltı toplantılarında karşılaşıyoruz, bende topluma söyleyecek çok sözü olan bir yazar izlenimi oluşturdunuz. Topluma, insanlığa ne söylemek istiyorsunuz?
Samsun Yazarlar Derneği’nde sohbet var, istişare var. Burada olmak insana huzur veriyor. Bizi burada ağırlayıp evimizdeymiş gibi hissettiren başta başkanımız Ahmet Seven’e, toplantılara katılım sağlayan yazar-şair dostlara buradan saygılarımı sunuyorum.
Topluma söyleyecek çok sözümüz var da toplum bu söyleyeceklerimizi duymak istemiyor sanki. Fuzuli’nin de dediği gibi: ‘’Söylesem çare değil, sussam gönül razı değil.’’ Yapılan yanlışlar ya da yapılması gereken doğrular konusunda ne söylerseniz söyleyin çare olmuyor. Özellikle son yıllarda hızla artan ve gittikçe daha da kötüleşen sosyal ve ahlaki bozulma karşısında çaresiz kalmak ve elimizden bir şey gelmemesi karşısında yazar olarak üzülmemek elde değil. Yine de insanlara şunu söylemek isterim ki: ‘’TV’den uzak durun. Paranın, sadece geçinmek için bir araç olduğunu unutmayın.’’
Bilim ya da bilimsellik, her zaman geçerli değildir. Sorgulanmayan bilim de zaten bilim değildir. İnsanlara söylemek istediğim şudur ki: ‘’Sorgulayın, soruşturun, araştırın.’’ Her duyduğunuz doğrudur ya da her bildiğiniz doğrudur diye bir şey yok. Fikir özgürlüğünüzün ipotek altına alınmasına müsaade etmeyin.
Samsun Bülten internet haber gazetesinde köşe yazıları da yazıyorsunuz, yazılarınızda ne gibi sorunlara eğiliyorsunuz?
Yazılarımda daha çok gündem konularına değinmeye çalışıyorum. İlk yazım ‘’Başıboş köpek sorunu’’ üzerine idi mesela. Sonraki yazılarım da yine gündem konuları üzerine oldu. Bundan sonrası için de yine gündeme ilişkin konulara değinmeye devam edeceğim.
Türk Edebiyatı ve Dünya Edebiyatını düşündüğümüzde sizi etkileyen yazarlar kimlerdir?
Her yazarın emeğine saygım var. Bana kitap sorulduğunda herkese tavsiye ettiğim iki kitap var. Birisi Cengiz Aytmatov’un ‘’Gün olur asra bedel’’ adlı romanı, diğeri John Steinbeck’in ‘’Gazap üzümleri’’ adlı romanıdır. Romanı okutan kurgudur. Bu iki romanın kurgusu güzel. Macera arayanlar için Dan Brown’u tavsiye ederim. O da kurgu ustasıdır.
Türk edebiyatında romandan çok araştırma kitaplarını okuyorum. Araştırmacı yazar olduğum için bu tarz kitaplar daha çok ilgimi çekiyor. Gerek güncel, gerek tarihi, gerek dînî konular olsun, hatırat ve anı olsun, roman olsun her türden kitabı okurum.
Kitap insan için ne kadar gerekli; kitap, okumak hayatımızın neresinde duruyor?
Kitapların her zaman gerekli olduğuna inanıyorum. Ancak kitaplar bulunması için değil okunması için vardır. Bizim insanımız maalesef kitap okumuyor. Eğlenceye zevke sefaya vakit buluyor da kitap okumaya vakit bulamıyor. Futbola, TV’ye vakit harcıyor da kütüphaneye vakit harcamıyor.
Okurlarımızın bilmediği bir konu var. Kitap yazmak öyle bir anda olan ya da rastgele olan bir durum değildir. Kitaplar yazılmadan önce bir bilgi birikimi olur. Yazarlar da bu bilgiyi kitaplara nakşederler. Kitap alırken kâğıt değil bilgiyi satın alırsınız. Konuya bu gözle bakmak lazımdır.
Gelecek yıllar ile ilgili projelerinizden söz edebilir misiniz? Yazmak, üretmek sizin için hayat boyu devam edecek bir kavram mı, yoksa yazmayı sonlandırmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?
Geleceğe dair uzun vadeli bir projem yok. Şu an için yazmaya devam etmeyi düşünüyorum tabii ki. Bu konuda bana yön verecek en önemli etken okurlarımdan gelecek olan eleştirilerdir. Zaman ne getirir ne götürür bilemeyiz. Ama önümüzdeki yıllarda daha büyük projelerde rol alma durumu olursa da değerlendirebilirim. Yazmayı sonlandırmayı düşünmedim.
Gençlere, okurlara, kitapseverlere söylemek istedikleriniz nelerdir?
O kadar söylemek istediğim söz var ki hangisinden başlasam bilemiyorum. Özellikle diyorum ki:
Sevgili gençler; evdir arabadır eşyadır maldır mülktür alınır, siz öncelikle ‘Ahlak’ sahibi olmaya bakın. Doktordur avukattır mühendistir olunur, siz öncelikle ‘Dürüst’ olmaya bakın. Ahlak sahibi dürüst bir insan olursanız bu hayattan mükâfatınızı alırsınız.
Sevgili okurlar; Allah’ın bile ilk emri ‘’Oku’’dur. Okumayı boş vakit değerlendirmek için bir eylem olarak değil, asli görevinizmiş gibi görün. Her duyduğunuza inanmayın. Sorun, soruşturun, sorgulayın. Evinizde küçük de olsa bir kütüphaneniz olsun. Kitaplar evde dekor olarak değil, okunmak için vardır. Günlük belli bir süre kitap okumaya zaman ayırsanız, inanın zamanla bilgilendikçe hayatınıza nasıl etki olumlu ettiğini göreceksiniz.
Hakan bey bize zaman ayırdığınız için ve bu güzel sohbet dolayısıyla teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ederim. Sağlık ve huzurla…
Hakan bey Tebrik ediyorum sizi okumak ve yazmak etkinliğini sürdürdüğünüz, bilinçlilik, sorgulama, dürüstlük, ahlâklılık çağrınız ve eserleriniz için. #BayramDalkılıç
Kitap okumak boş vakit eylemi değil boşa çıkartılan vakitlerin eylemidir. Ve bu eylem sürekliliği olduğu zaman hayatımıza anlam ve değer katar.
Tebrik ederim. Değerli kitaplarınızın devamını dilerim