Haftanın Röportaj Konuğu: Şair-Yazar Muhsin SALMAN

RÖPORTAJ Haber Girişi : 12 Aralık 2021 20:10
Haftanın Röportaj Konuğu: Şair-Yazar Muhsin SALMAN
Okumakta yazmak kadar güzeldir. Ama önce yazanlara sözüm. Yazmak için yazmayın. İş olsun diye yazmayın. Vakıf olmadığınız konuda hiç yazmayın.

BU HAFTAKİ RÖPORTAJ KONUĞUM ŞAİR, YAZAR, EDİTÖR MUHSİN SALMAN. KENDİSİ İLE TANIŞTIĞIMIZDAN BU YANA, DERİN BİLGİ BİRİKİMİ, KÜLTÜR SEVİYESİ, SEVECENLİĞİ, NÜKTEDANLIĞI VE HOŞ SOHBETİ İLE YANINDA BULUNMAKTAN KEYİF ALDIĞIM KONUĞUMLA YAPTIĞIM SOHBETİ BEĞENİ İLE OKUYACAĞINIZI UMUYORUM.


“BANA GÖRE ŞİİR; EDEBİYATIN EN ZOR ALANIDIR.  AZ SÖZLE FAZLA ANLATMAK, KULAĞA VURGULU GELECEK SÖZCÜKLERİ BİR RESSAMIN TUVALE RENKLERİ DÖKMESİ GİBİ KÂĞIDA DÖKMEKTİR. YERİNE GÖRE SEVDA, İSYAN, DERTTİR. HER TÜRKÜ ÖNCE ŞİİRDİR AMA HER ŞİİR TÜRKÜ DEĞİLDİR. BANA GÖRE BİRAZ DA TÜRKÜ OLABİLMEKTİR ŞİİR.”

 

Röportajımıza başlarken, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Muhsin Salman kimdir?

Altı çocuklu bir aileni beşinci çocuğu olarak dünyaya gözünü açmış bir köylü çocuğuyum.  İlkokul dördüncü sınıfa kadar ne nüfuz cüzdanım vardı ne de fotoğrafım. O yıllar büyük ağabeyimin ortaokulda okuması için Rahmetli babam halkın deyimiyle “öküzü eşeği sattı” ilçede mahalle bekçiliğine başladı. Beni Havza Merkez ilkokuluna (halkın dediğiyle; Taş Mektep) kayıt ettirmek istedi. Kayıt için nüfus kâğıdı gerekiyormuş. Adım soyadım yazılı ama o an babamın akına gelen tarih yazıldı nüfus kâğıdına. Fotoğrafı bir gün evvel ilçenin tek kırtasiyecisi Rahmetli Hasan Hasbi Kayacan çekmişti zaten.


Yazmaya nasıl başladınız? Hangi sebepler, duygular sizi yönlendirdi?

İlkokul dâhil okul yaşamım gelgitlerle doludur. İlkokul dördüncü sınıftan beşe geçmeden köye dönmek zorunda kaldık.  Ortaokula gitmem için bir akrabamın yanında kalmayı kabul ettim. Tabii sadece soğuk günlerde, soğuk olmadığı günler 3 km yaya yürüyüp yolda ne denk gelirse binip ilçeye gidiyor akşam da aynı şekilde geri dönüyordum. Giderken yürüdüğüm 3 km neyse de geri dönüşte ki 3 km yoruyordu beni. Okulumuzun kitaplığı köydeki ilkokulun kitaplığından daha zengindi. Çok severdim okumayı. Ortaokul son sınıftı, Türk Şiiri’nin Yenileri Şiir Antolojisi diye bir şiir yarışması düzenlenmiş arkadaşların önerisiyle tek şiirle katıldım ve antolojide ilk şiirim yayınlandı. Yıl 1969. Düşünsenize henüz ortaokulda kitaba girmişim? Kitap okumayı sevdiğim kadar fırsat buldukça gazete de okuyorum. İleride bende bir şair neden olmayım diye düşünmeye başladım. Ama kimselere söylemiyor her bulduğum kitabı gazeteyi hatta eski yeni demeden okuyordum…


Çocuklar için: “Taşkafa Kamil” serisini yazdınız. Bu serinin bir amacı, mesajı var mıydı?

Taş Kafa Kamil yayınlanan 6. Kitabım. Ondan evvel 3 şiir, ve mizah kitabım yayınlanmış telif ücreti alan bir yazar olarak edebiyat dünyasında yerimi almıştım. Şair ve yazar arkadaşım Yılmaz Yeşildağ; “Muhsin sen istersen çocuklar içinde yazarsın. Yazarsan Yaz yayınlarıyla görüşürüm” Diye bir öneri getirdiğinde. Neden olmasın dedim. Taş Kafa Kamil’in birincisi yayınlandığında henüz iki ay olmamıştı yayıncı aradı beni; ”Bunun ikincisi yok mu?” diye. Daha sonrada üçüncüsü…

Her yazarın eserlerinde kendileri vardır biraz. Tam olmasa da Taşkafa Kamil benim öğrencilik yıllarım. Havza ile Köyüm arasındaki gelgitler. Bir köy çocuğunu şehir çocuklarıyla iletişimi, uyumu, uyumsuzluğu... Aynı zamanda da o zamanın okul ve kültürel yaşamından kesitler…


Çocuk kitapları yazmak ne gibi bir bilgi, his dünyası ve tecrübe gerektiriyor? 

Çocukları çok iyi tanımak ve onları sevmek, anlamak gerekiyor. Ayrıca yazar kendi çocukluğuna inebilmeli.  Çocuk kitapları yazan yazar arkadaşların çoğunda bunu gördüm. Rahmetli Muzaffer İzgü yakinen tanıdığım görüştüğüm biriydi. Hiç unutmam bana “Muhsin’im” diye hitap edişini. Belki de çocuk edebiyatı yazmak için yazarın içindeki çocuğun yazar kaç yaşına gelirse gelsin yaşaması gerek diye düşünüyorum.  Yine Rahmetli Samsunlu Yazar Yılmaz Elmas, Yaz yayınları sahibi Cengiz Özgün’de gördüm yaşayan çocukluklarını.


“Derinöz ağıtı” isimli kitabınızdan da bahsetmenizi isteyeceğim. Kurtuluş savaşını bir roman ile anlatmıştınız bu kitabınızda?

Çocukluğumda kitap okumak kadar köyün yaşlılarıyla da sohbet eder onlardan geçmişi sorgulardım. Derinöz Ağıtı onlarla konuşmam sonucu şekillendi kafamda. Roman kahramanları göçüp gitmiş olsalar da yakınımdaydılar. Dedem, dedemin kardeşi Kanlı İsmail, dedemin arkadaşı köylümüz Bekir Çavuş…  Diğer köylülerim... Komşu köyler ve bir zamanlar bize komşu Rum köyü. Olayın geçtiği yerlerde çobanlık etmiştim. Hatta Kanlı İsmail’in kadınlar tarafından toprağa verildiği dereyi, deredeki mezar yerini babam bizzat gösterdi. Hasan İzzettin Dinamo’nun “Kutsal İsyan” eserindeki askerlik şubesinde görevli Hasan bizim köylü imiş. Sözün kısası o günleri bizzat yaşayanların anlattığından yola çıktım.  Olayın geçtiği coğrafyayı bitkilerine kadar bilmem de yazmamı kolaylaştırdı. 


Sizi yakından tanıyanlar ne kadar etrafına mutluluk yayan, pozitif bir insan olduğunuzu bilir. Ben de bunun şahidiyim. Gülmece ve mizah unsurlarını kullandığınız kitaplarınız var. “Müşteri yine haklı” gibi. Bu kitaptan da bahseder misiniz?

Lise yıllarında Merzifon’da yerel gazetelere şiirler verirken okulda da duvar gazetesi çıkarıyorduk. Bu arada fırsat buldukça gazete ve gülmece dergileri alır okurdum. Akbaba Dergisinin her sayısını okuyordum. İnsanları sevmemde, doğayı sevmemde lise yıllarındaki edebiyat öğretmenimizin ve ailemin katkısı var sanırım. Emekli bir maden işçiydim, üç kızım vardı. Henüz ilkokul ve ortaokul çağındaydılar. Onların okuması için bir iş yapmam gerekiyordu. Küçük bir Kırtasiye dükkânı açtım. O arada Havza’da bir arkadaşım Oğuzhan Öztürkmen Tersakan 15 günlük bir gazete çıkarmaya başladı. Gazeteye ilk zamanlar şiir yollarken daha sonra deneme ve mizahi yazılarda yazmaya başladım. Yazar karşılaştıklarından çok şey öğreniyor. Her iki kitapta da yaşanan gerçek olaylar, yaşamasam inanmayacağım olaylar var. O sebepten yazdım. Basında en az 4 gazetede köşe yazarları Müşteri Haklıdır kitabından olumlu bahsedince yayın evininde isteği üzerine “Müşteri Yine Haklı” isimli bu serinin ikinci kitabını yazdım.


Aynı zamanda şairsiniz. Sizce şiir nedir? Şair kimdir?

Şiirin tanımı birçok edebiyatçı tarafından yapılmıştır. Hatta çoğu edebiyatçı edebiyata şiirle başlar. “Lise yıllarında herkes şairdir” derler ya, iki güzel sözcüğü yan yana koyduklarında şiir oldu sanır kimileri… Bana göre şiir; Edebiyatın en zor alanıdır.  Az sözle fazla anlatmak, kulağa vurgulu gelecek sözcükleri bir ressamın tuvale renkleri dökmesi gibi kâğıda dökmektir. Yerine göre sevda, isyan, derttir. Her Türkü önce şiirdir ama her şiir türkü değildir. Bana göre biraz da Türkü olabilmektir şiir. Şaire gelince yazdıklarıyla et tırnaktır şair. Kalemi güzel yazıp çirkin yaşamayandır şair. Güce boyun eğmeyen, kalemini satmayan, kiralamayandır şair. Alanya Alâeddin Keykubat Üniversitesi’ne bir söyleşiye gittiğimde Tanıştığım Rahmetli Mustafa Ceylan’ın bana söylediklerini hiç unutmam. Rahmetli; “İki ciltlik Öldürülen Şairler adlı eserim var size imzalayacağım. Ama Öldürülecek Şairler adlı çalışmam olursa ilk başa sizi yazacağım.” demişti. Elbet ki yüreği sevgi dolu hiç kimse ölmek, öldürmek istemez. Ama gerektiğinde ölümü hoş görendir. Nefi gibi söz geldiğinde kendine verilmiş idam emrini kaldırmak için yazı yazarken haremağasına; “Efendimizin de teri damladı” diyebilendir şair.


Okumak gerekli diyoruz ama pek de okumuyoruz toplum olarak. Nasıl okuyan bir topluluk olacağız?


“Okuma oranı artıkça beni afakanlar basıyor” diyen Profesörlerimiz var. Bu tek cümle bile sorunuzu cevaplamıyor mu?  Tahsilliler kültürlü olmalı. Yönetenler de sanatçı ruhlu, doğasever, insan sever…

Yazmak isteyen gençlerimiz var, ancak nasıl başlayacaklarını bilmiyorlar. Genç yazarlar için tavsiyeleriniz var mı?

Çok sık rastlarım, hatta bana dosyalarını yollayanlar olur. Onlara en çok söylediğim söyleyeceğim; Dolmayan boşalmaz. Yazmak önce dolmak daha sonra boşalmaktır.  Ne yazık ki yılda iki gazete okumayan siyasetçilerin olduğu ülkede üç beş kitap okumadan yazar olmaya çalışanlar var. Rahmetli Muzaffer İzgü bana; “Her akşam 150 sayfa kitap okumadan uyumam Muhsin’im.”  Dediğinde 83 yaşındaydı. Şiir kitabı okumamış şair olmaya çalışanlar gördüm. Kur’an’ı kendi dilinde okuyup anlamadan dinden bahsedenler gördüm. Merzifon’a gelmeden Merzifon romanı yazanlar tanıdım. Elbet gelmek zorunda değil ama Cumhuriyet Caddesini yokuş yaparsa cahilliktir. Cahilden yazar şair olmaz. Önce kendi dolmalı. Ayrıca eleştiriye açık olmalı. Yazdıklarını eleştirisiz onaylayana kanmamalı. Çok sevdiğim şair arkadaşım geçen bir dosyasını yollamış bana. Okudum tek bir kelimeye takıldım açtım telefonu söyledim. Memnun olup teşekkür etti. “Kan Damladı Düşlerimize” Şiir kitabında bir şiir yayınlanmadan dört yazar arkadaşım okudu. Sözün kısası okumalı konuya vakıf olmalı yazdığını güven duyduğuyla paylaşmalı… 


Nasıl yazarsınız, nelerden etkilenirsiniz? Hangi ortamlarda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Kimine göre dilim kalemimden sivri. Kimine göre sövgülerim sevimli. Şiirde; “Neyzen’den, Eşreften sonra sensin” diyende oldu. “Nefi gibi dilinden belaya girecek” diyenlerde. Şair arkadaşım Seyit Nezir; “Muhsin kitabı beğendiyse okunur” derdi. Bir başka arkadaşım; “Muhsin benim kitabın isim babası”  diye tanıttı arkadaşlarına beni. Bir başka şair arkadaş adıma şiir yazdı.  Bana sorarsan beni. Her varlıkta sevilecek bir yan bulurum. Sevdiğimdendir kaybedişlerim. Şiirlerimde de romanlarımda da yaşanan olaylardan etkilendim. Yürürken bir olayda etkilenip hemen yüreğimden dilime dizeler dökülür. Romanlara gelince önceden hangi konuyu yazacağımı yazarım. Roman kahramanları bazen benim bazen ben beni anlatırım. Senle ilk karşılaştığımda nasıl kaynaştımsa senle güzel yürekli insanlarla öyle kaynaşırım. Vural Savaş’a bir sabah; “Ne haber çocuk” diyecek kadar kendimi nasıl yakın hissetiysem. Kaprisli birine de: “Tanımıyorum seni” diyebilirim. İlyas Salman ile akrabalık bağımız yok ama o bana ben ona “Akrabama” diye imzalarız eserlerimizi.


Gelecek yıllar ile ilgili projelerinizden söz edebilir misiniz?

Şu an yayına hazır şiir ve deneme dosyalarım var. Sarnıçların gizemi yapıtına benzer öğrenciler için yeni bir çalışmam devam ediyor. Berfin bahar, Güncel sanat edebiyat dergileri yanı sıra, efehaber ve Adana gözcüde yazıyorum. Arada şiir dosyalarının editörlüğünü yapıyorum…


Kitapseverlere, dostlarınıza, yarının yetişkinlerine söylemek istedikleriniz, tavsiyeleriniz var mı?

Okumakta yazmak kadar güzeldir. Ama önce yazanlara sözüm. Yazmak için yazmayın. İş olsun diye yazmayın. Vakıf olmadığınız konuda hiç yazmayın.

Okurlara sözüm reklama göre kitap seçkisi yapmayın. Küçük okurlar masal ile adım atar kültür dünyasına. Büyükler çocuklara kitabı görev ve rüşvetle okutmaya çalışmayın. Deseniz ki; Bizim çocukluğumuzda büyüklerimiz masal anlatırdı. Bu masallar o masallara benziyor, bir okusan dinlesek…  Unutmayın çocuk orada kendinden istendiği bir hediye kabul edecektir okumayı. Yetişkinlere gelince tahsil ile bitmiyor işler. Okumayı bırakmayın ama okuyan arkadaşlarınızın önerisine de kulak verin


Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum.

Bende teşekkür ederim


Samsun Yazarlar Derneği Röportajlar Serisi 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.