Gazanfer Doğu ile Yaşar Doğu üzerine Röportaj

YAŞAR DOĞU Haber Girişi : 05 Ocak 2024 11:16
Gazanfer Doğu ile Yaşar Doğu üzerine Röportaj
Prof. Dr. Gazanfer Doğu tam 20 yıl evvel Araştırmacı Yazar Ahmet Seven'e babası Yaşar Doğu'yu işte böyle anlatmıştı.

GAZANFER DOĞU İLE RÖPORTAJ 08.01. 2004

 

  Yaşar Doğu'nun Oğlu babasını anlatıyor*

 

     Yaşar Doğu’nun en küçük oğlu Prof. Dr. Gazanfer Doğu Samsun Yazarlar Derneği Başkanı Ahmet Seven’le yaptığı söyleşide ‘Hayatımız boyunca ona layık olmaya çalıştık’ diyerek Yaşar Doğu’nun evladı olmanın verdiği sorumluluğu anlatıyor.

 

     Bir baba gittiğinde kocaman bir yangın kalır, geride bıraktığı o minicik yüreklerde. Hele o gidiş zamansız ise, son bir sarılmaya, son bir çift söze bile fırsat olmamış ise, baba ile birlikte can gider, kan gider ve daha neler gider.

 

     Babasını anlatırken duygularına hâkim olmaya çalışan ve küçük bir çocuk gibi gözleri dolan Prof. Dr. Gazanfer Doğu’yla babası Yaşar Doğu hakkında konuştuk.

 

      Açık yürekli ve mert bir insandı

 

     Gazanfer Doğu; “Babam diyor, öyle kolay anlatılacak bir insan değildi. Hayatı boyunca daima inançlı bir yaşayış içerisinde olan, kötülüğe hiç bir zaman boyun eğmeyen, bunların üstesinden gelebilmek için büyük mücadeleler veren bir kişiliğe sahipti. O yalnız emeğine güvenir, açık yürekli olmayı, mertliği bizlere de tavsiye ederdi. Ufacık çocuk olmamıza rağmen bizimle öyle bir ilişki kurardı ki, babam evde bulunduğu zamanlar biz sokağa çıkıp oynamak istemezdik. Evde onunla boğuşur, kokusunu alır, dizinin dibinden ayrılmazdık”

 

    Dünya onu kuvveti ile biz ise şefkatiyle tanıyorduk

 

    Babam kamplarda bulunduğu zamanlarda gece sporcuların odalarına gider, onlara sütlerini içirir üstü açık olanların üstünü örterdi. Merhameti ve yufka yürekliliği her zaman öne çıkardı.  Küçükleri sevdiği kadar büyükleri de çok severdi. Mahallemizin camisinden sabah namazı çıkan büyüklerin yaşlıların geldikleri ilk uğrak yeri bizim evin altındaki kahveydi. Babam evde eliyle onlara tereyağlı ekmek hazırlar aşağı götürürdü. Hatta ekmeğin üstüne önce tereyağı, sonra gül reçeli sürer ve onu camiden çıkan yaşlılara eliyle ikram ederdi. Büyüklere karşı çok ayrı bir saygısı vardı ve büyüklerle oturup sohbet etmeyi seviyordu.

 

Böylesi bir insan sevgisi olan babamla biz bir bütünün parçası gibiydik. Evde bulunduğu kısa günler bizim için bayram günleri kadar güzeldi. En azında ona benzer bir heyecan yaşardık. Babalığı çok özeldi. Bize öyle tatlı aile sıcaklığı sağlıyordu ki, bunun hiç bir maddiyat ile sağlanamayacağını yaşadıkça anladık. O bize sevgi denizinde yüzmeyi öğretti. Biz de ondan öğrendiklerimiz ile kendi çocuklarımıza benzer sıcaklığı yaşatmaya çalışıyoruz. Çok genç yaşta aramızdan ayrılıp gitti. Her geçen gün onu daha fazla özlüyoruz. Aslında o bize gösterdiği babalık şefkatiyle kendisini özletiyor. Elimden tutuşu ve gözlerime tebessümle bakışının sıcaklığını hala yaşıyorum. Mesela babam kendi babasını hiç görmemiş. Ömrü boyunca da bunun hasretini yüreğinde hissetmiş. O vefat ettiğinde ben 7 yaşlarında bir çocuktum. İnsan o yaşta her şeyin farkına varamıyor. Bu kısacık zaman dilimini saymazsak ikimizin de bu yanı birbirimize benziyor. Yani bu yanımızla ikimizde baba hasreti çeken insan olduk.

 

    Annem eşine sadık vefakâr ve vefalı bir kadındı. Babam evde yokken onun yokluğunu bize hissettirmemeye çalışırdı. Babam turnuvalara gidip dönünceye kadar hep onu konuşur yollarını gözlerdik. Annem babama bu fedakârlığıyla büyük destek olur, moral verirdi. Babam gittiği yerlerden bize ayrı ayrı hediyeler getirirdi. Sürprizler yapmayı severdi. Bazen de gelirken size ne getireyim diye sorduğu olurdu. O zaman annem; "Milletimiz adına şampiyon ol da gel. Bizim için bundan daha büyük hediye ne olabilir ki"  derdi. Tabi evde ikisi kız, üçü erkek olmak üzere beş çocuk vardı. Babam olmadığı zamanlarda onların sorumluluğu annemdeydi. Babamın gözü ardında kalmamalıydı. Bir sporcu için en büyük güç kaynağı moraldir. Ne yerseniz yiyin, nasıl çalışırsanız çalışın elbette bunlar çok önemli fakat her şeyden daha önemlisi iyi bir morale sahip olmanızdır. İşte bizim evimiz bu anlamda babamı turnuvalara hazırlayan önemli bir moral merkezi gibiydi. Bir şampiyonun eşi ve çocukları o kişiye karşı sorumlulukları vardır. İşte bizler bu sorumluluğun farkında olarak davranıyorduk. Anneciğimin bu konuda bizleri nasıl yetiştirdiğini unutmam mümkün değil.

 

   Babam eli açık bir insanmış. Güreşçiler Ankara'ya geldiği zaman onları Çiçek Lokantası'na götürürmüş. Bir ara köfteciliğe soyunmuş ancak misafirlere olan ikramın satışın önüne geçmesi sonucunda kısa sürede iflas etmiş. Güreşe yaptığı katkılardan dolayı dönemin Başbakanı ona Varlık Mahallesi'nde birkaç ev hediye etmiş o da tüm evleri sporcularına vermiş, kendisine bir tane bile ayırmamış. Güreşe ve güreşçilerine öyle bağlıydı ki… Onlar için fedakârlık yapmayacağı şey yoktu. Her birini öz evladı gibi severdi. Onların eşleri babamın gelinleri gibiydi. Hatta onlara seslenirken gelin hanım diye hitap ederdi.

 

   Prof. Dr. Gazanfer Doğu nemli gözlerle devam ediyor babasını anlatmaya... "Oğlu olmaktan hayatımın her anında gurur duyduğum Yaşar Doğu, ailesinden daha çok evladım dediği güreşçilerine vakit ayırırdı. Ben ve kardeşlerim bundan dolayı şikâyetçi değildik. Bugüne kadar da hiç şikâyetçi olmadık. Hatta sitem bile etmedik. Onun hayat anlayışı, milletine olan sevgisiydi bu. 

 

   Bu milletin başını göğe yükseltecek bir nesil yetiştirmek, kendisinden de ailesinden de daha çok önem taşıyordu. Kırk derece sıtma ateşinde yanarken doktorunun çıkarsan minderde ölürsün demesine rağmen: "Ben buraya Türk Milletini temsilen geldim onu yerde bırakıp kaçtı dedirtmem" diyecek kadar bu ülkeye sevdalı birisiydi. Ay yıldızlı Türk Bayrağı evimizde sürekli asılıydı. Babam vefat ettiğinde Ankara'daki bir ev dışında geriye, vatana millete hayırlı bireyler yetiştirme uğrunda altına girdiği borçlar dışında maddi hiçbir şey bırakmadı. Ancak tertemiz bir isim bıraktı ki, bu Aziz Türk Milleti sağlığında olmasa bile öldükten sonra bizlere sahip çıktı.

 

   Babam öldüğü zaman geride bıraktığı temiz isim ve itibar bize parayla satın alınmayacak imkânlar yarattı, güzellikler yaşattı. Türk Milletinin vergisi ile Amerika'da spor eğitimi alma şansını yakaladım ve 1986'dan bu yana Türkiye'de bu millete borcumuzu ödemek için bugün Türk Yükseköğretim sisteminde öğrencilerime hep daha fazlasını vermeye çalışıyorum. Türk Milleti o kadar büyük bir millet ki o insanı kendisine verdiği fedakârlıkları karşılıksız bırakmıyor.

 

   Babam bu milletin sevgisini öyle çok kazanmış olacak ki sadece Samsun’da, Kavak'ta değil Türkiye'nin en ücra köy kahvelerinde bile posterlerini görebilmek mümkün. Nitekim o öldükten sonra bu millet onun verdiklerine karşı onu abideleştirerek cevap vermiştir.

 

   Yaşar Doğu sembol bir insandı

 

   Yaşar Doğu, madalya sayısı bakımından diğer sporcuların gerisinde kalmış olsa da halk tarafından benimsenmiş ve sevilmiştir. Babam öldüğünde yedi yaşındaydım ve onunla fazla bir paylaşımımız olmadı. Bu yüzden takım arkadaşları ile konuşup onlardan babamı anlatmalarını isterdim hep.

 

   Babam, zamanının çoğunu güreşe vakfeden ama ailesini ve çocuklarını mümkün olduğunca ihmal etmeyen bir insandı.  İyi bir mümindi, inatçı ve hırslı, milliyetçi, dürüst ve ahlaklı bir kişilikti. Bir şehit çocuğu olarak yokluk ve zorluklar içinde büyümüştür. Farklı sektörlerde işçi olarak çalışmış, bunun yanı sıra Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde antrenör ve milli takımlar sorumlusu olarak görev almıştır. Yaşar Doğu, ay yıldızlı mayo ile tam 47 güreş yaptı ve bir yenilginin dışında 46 güreşinin 33'ünü tuşla kazandı. Kazandığı 46 güreşin normal süresinin yarısı kadar sürede yaptığı tuşlarla arşivlere geçmiştir. Şampiyon bir sporcu olmasının yanında yetiştirdiği öğrencileri ile yeni şampiyonlar çıkarmış ve yalnızca kendi şampiyonluğu ile yetinmemiştir.

 

   Türk bayrağı dışında başka bir bayrağın altında yarışmam

 

   Babam çeşitli ülkelerden güreşçilik ve antrenörlük teklifleri almış fakat bu teklifleri: "Biz para için değil şeref için güreşiyoruz. Ben Türk bayrağı dışında başka bir bayrağın altında yarışmam. Kimseyi de Türklere karşı yarışmaları için eğitmem."diyerek geri çevirmiştir..

 

     Peki, böyle bir kişinin çocuğu olmak nasıl bir duygu?

 

     Sorumuza derin bir nefes aldıktan sonra cevap veriyor Oğul Doğu.

“Topluma mal olan bu kişi Yaşar Doğu ise bize tarifsiz bir gurur verirken, bir o kadar da sorumluluk yüklüyor. Yaşar Doğu ismi satın alınmış bir isim değil. Yaşar Doğu'ya bu itibarı halk verdi. O bakımdan böyle bir babanın oğlu olmaktan gurur duyuyorum. Çocukluğumuzdan bu güne hep Yaşar Doğu'nun evlatları olarak bu gururu yaşadık. Bu tertemiz isme leke gelmemesi için çok özen gösterdik. Zaten özel davranmak ve dikkatli olmak zorunda olduğumuzun da farkındaydık. Çünkü insanların gözü hep üzerimizdeydi. Bizim yapacağımız bir hata bizim hatamız olmayacak, o ismin bir lekesi olacaktı. O yüzden çok dikkatli olmaya çalıştık. Bunu ne kadar becerdik bilemiyorum ama en azından şunu söyleyebilirim Yaşar Doğu ismini o temizlikte tutabilmek için elimizden geleni yapmaya gayret ettik.   

 

   Sporculuğu üzerine de konuşalım diyoruz

 

   “Ben çocukluğumdan hatırlıyorum o günün şartlarına, o günün bilimine rağmen herkes bir çalışıyorsa babam üç çalışıyordu. Bir örnek vereyim, babam nefes açma bahanesiyle oturduğumuz Ankara'nın Dışkapı semtinden çıkıyor ta Çubuk Barajına kadar koşarak gidip geliyordu.    

 

     Bugünkü rakamlarla buna biz yüklenme diyoruz. Ama bugün hiç bir sporcu öyle bir yüklenmeyi yapmıyor, kaldıramıyor,  zora gelemiyor. Yaşar Doğu yenilgiyi sevmezdi. Ama hile ile yenmeyi de hiç sevmezdi. Nitekim Avrupa Şampiyonası'nda Mithat Paşa Stadının ortasında şampiyon talebesi Hamit Kaplan'a rakibini küçük görmesi sebebiyle tokat atmıştır. Talebesi özür dileyip hocasına sarılınca bu defa da ikisi birbirine sarılarak ağlamıştır. Olimpiyat şampiyonu Tevfik Kış, talebeleri aylak aylak dolaşıyor derler de kulağına gider diye korkumuzdan Kızılay'a bile gidemezdik diye anlatıyor.

 

     Mesela o zaman arkadaşı olan Gazanfer Bilge, "Yaşar bizi hiç gezdirmezdi" diyor. Babam yurtdışına gittikleri zaman şampiyon olanları dahi spor salonundan dışarı çıkartmazmış. Güreşten sonra da tribünde oturtur, kendilerine ileride rakip olabilecek adayları izlettirirmiş. Ankara'ya döndükleri zaman, çeşitli taktiklerle onlara hazırlık yapsınlar diye. Ama şimdi böyle bir anlayışta sporcu pek yok. Ben de spor eğitimcisiyim ve birkaç sebeple kafilelerle yurt dışına gittim. Maçını bitiren hemen en kısa zamanda çarşıya alışverişe kaçıyor. Bir sonraki maçını düşünen çok az.

 

    Yaşar Doğu gibi olmak isteyen sporcularımızın önce onu kendilerine örnek seçmeleri lazım. Ondan sonra ahlaklı dürüst bir yaşam ve çok çalışma geliyor. Temelinde babamdan bizim aldığımız her şeyin başı inanç ve ahlak. İnancın ve ahlakın yoğun olduğu, dorukta olduğu ortamlarda fedakârlıkta gelir, başarı da gelir. Bilhassa güreş camiamızda yaşadığımız en büyük sıkıntı, değişen anlayışla maddiyatçı bir toplum haline dönüşmemizdir. Performansı, başarıyı, fedakârlığı ikinci plana itip ne getirecek ne kazanacağız? Bunun hesabını yapıyor olmamız yeni bir Yaşar Doğu çıkmasını engelliyor.

 

    Yaşar Doğu’yu elde ettiği şampiyonluklarıyla değil, felsefesiyle anlamak lazım. O güreşçilere ne vermek neleri kazandırmak istiyordu. Onu gerçek anlamda anlamak ve yaşatmak ancak böyle olacaktır.

 

Bugünkü anlayışın değişmesi lazım. Bakın babam ve arkadaşları o zamanlar Dünya Şampiyonu olmuş sıfattayken bile kendi elleri ile odun götürüp su kaynatıp antrenmandan sonra banyolarını yaparlarmış. Ama bugünkü çocuklar güreş yaptıktan sonra ne kadar temizleniyorlar. Bunu yalnız fiziki anlamda söylemiyorum ahlaki anlamda da söylüyorum. Babam o zamanlar iki rekât namaz kılmadan mindere çıkmazmış. Bunun fiziki değil esas ruhsal boyutunu düşünmek lazım. Bugünkü güreşçi mindere çıkarken aklında neler düşünüyor buna iyi bakmak lazım. Hiçbir başarı kendiliğinden gelmiyor. Belli bir çaba belli bir mücadeleden sonra geliyor. 

 

   Toplum olarak eski güzel değerlerimize tekrar el atıp sarılırsak beraberinde başarı da gelecektir. Yaşar Doğu'yu anlamaya çalışalım. Önce anlayalım ki yaptıklarının nedenlerini kavrarsak kopyalamak değil günün şartlarında yenilikler yaratabiliriz. Ondan sonra yaşatmak bu ulusu sevmek bu bayrağı sevmekle olacaktır. Bir Türk evladı olarak bir Yaşar Doğu'ya sahip olduğumuz için millet olarak çok şanslı görüyorum kendimizi. Aslında biz iyi analiz edersek Yaşar Doğu'yu yaptıklarını ve nedenlerini iyi analiz edersek sadece Türk güreşine değil, Türk sporuna da çok güzel örnekler bulabilir ve bugünkü bulunduğumuz yerden çok daha iyi konumlarda olabiliriz”

 

*Prof. Dr. Gazanfer Doğu Samsun Yazarlar Derneği Başkanı Arş.Yazar Ahmet Seven’le yaptığı söyleşi (08.01.2004)

 

Etiketler : Yaşar Doğu
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.