Bedende...
İlk görevi ben bu işi nasıl yaparım demiyor.
Sanki o görevi elbiseler yapacakmış gibi marka satan mağazalara koşuyorlar.
Hemen kesenin ağzını açıyorlar.
Pahalı markalardan takım elbiseler, pahalı ayakkabılar ne varsa dolduruyorlar evlerine.
Aldıkları gardroplara sığmıyor.
Eski elbiseleri çuvallara doldurup yolcu ediyorlar.
Ödedikleri paralar bir yıllık maaşlarından fazla tutuyor.
Yani her kıyafet bir maaşlarına denk geliyor.
Sani oradaki görevi elbiseler yürütecek.
Gün boyu elbiseyi korumakla geçiriyorlar.
Elbise koruma memurluğu başlıyor.
Görev deyince akıllarına ilk gelen şeyin elbise olduğunu zannedenlere hayret ediyorum.
Her biri tavus kuşu gibi oluyor.
Hani halka hizmet Hakka hizmetti.
Halk ve Hak senden pahalı marka elbiseler istemiyor ki.
Liyakat istiyor.
Bu ne kapris bu ne komplekstir böyle.
Halbuki bizim bildiğimiz makamlar bilgi ile liyakat ile tecrübe ve birikim ile yönetilir.
Elbiseler makam yönetmez ki.
Hani halkın yediğinden yiyecek giydiğinden giyecektik?
Üç kuruşu görünce büyülenip sarhoş oluyorlar.
Kendilerini kıyafetleriyle makam odalarıyla ulaşılamaz yapmaya çalışıyorlar.
Kıyafetle üstünlük olsaydı, tavus kuşu hemcinslerinin sultanı olurdu.
Bu anlayış değişmeli.
Belediye Başkanları, idareciler kamu kurum yöneticileri akşama kadar kıyafet koruyuculuğuna mahkum edilmemeli.
Bunlara gardrop başkanlar, müdürler veya idareciler deniliyor.
Bir yanda ihtiyaçlarından dolayı ekmek parası bulamayanlar, öte yanda binlerce lirayı onlarca çeşit elbiselere harcayanlar.
Ortada bir dengesizlik yok mu sizce?
Üstelik böylesi pahalı elbise ve ayakkabılarla sokakta da yürünmüyor.
Bunlara bir de makam arabası gerekiyor.
Dahada önemlisi onlarca pahalı elbise ve marka ayakkabıya verdiğimiz parayı nasıl ve nereden çıkaracağız?
Durum vahim.
Ha şunu söyleyeyim.
Elbette elbise osun fakat israf olmasın.
Haddinden fazla lüks olmasın.
Vasat olsun.