Gezi olayları sırasında Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii'nde görevli olan Müezzin Fuat Yıldırım "O gün Camiyi yakacaklardı" dedi.
"İNSANLAR ÇILDIRMIŞTI"
Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı müfettişlerce hazırlanan rapor doğrultusunda önce Kayabaşı'ndaki Hazreti Hüseyin Camisi'ne, daha sonra da Karaköy'deki Arap Camii'ne atanan Fuat Yıldırım, İstanbul 4'üncü İdare Mahkemesi'ne açtığı görevlendirmenin iptali davasında Gezi Olayları sırasında camide yaşananları tekrar anlattı. Yıldırım mahkemede verdiği ifadesinde, 31 Mayıs 2013 cuma akşamı camiye giren eylemcileri büyük mücadele sonucu dışarı çıkarabildiklerini ve bir kısmının kapıları tekmeleyip, kilitlerini kırdıklarını söyledi. Ertesi gün, 1 Haziran'da polisin kalabalığı dağıtmak için gaz kullandığını, eylemcilerin de gruplar halinde camiye girmeye başladığını ifade eden Yıldırı, cami yakınında eylemcilerin bir polis otobüsünü yaktığını anlatarak, "İnsanlar çıldırmıştı, sanki küçük bir kıyametti. Durum vahimdi. Bütün gün boyu polisten yardım talep ettim. Fakat hiç bir netice alamadım" dedi.
CAMİDEKİLER SARHOŞTU
1 Haziran Cumartesi sabaha kadar yoğun mücadele sonucu yorgun düştüğünü, resmi izinli olduğu 2 Haziran pazar günü istirahata çekildiğini ve ancak öğleden sonra uyanabildiğini kaydeden Yıldırım, yaşananları ikindi namazı sonrası bir mevlit için camiye gelen Başbakan Erdoğan'ın kardeşi Mustafa Erdoğan'a anlattıklarını ve İstanbul Emniyet Müdürü'ne bu durumu iletmelerini istediklerini söyledi. Pazar geceyarısı tekrar camiye döndüğünü aktaran Yıldırım, "İnsanlar ayakkabıyla cami içinde dolaşıyorlardı. Hemen müdahale edemedim. Çünkü beni linç edebilirlerdi. Cami içine giren eylemcilerin çoğunluğu dışarıda alkol almış, sarhoş ve ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Saatler geçtikçe olay büyüyordu. Ortam provoke ve sabote edilmeye çok hazır haldeydi" diye konuştu.
PROVOKE ETMEK İSTEYENLER VARDI
Olayın dehşetini görünce çareler aramaya başladığını söyleyen Yıldırım, şunları anlattı: "Caminin yakılması, insanların birbirini öldürmesi, çevreye zarar verilmesini önlemek için eylemciler nezdinde girişimlerde bulunmaya başladım. Caminin mikrofonlarından kendimi tanıtarak, beni dinlemelerini istedim. Aksi halde bir molotofkokteyli atılırsa caminin yanabileceği, içerideki yaralıların zarar göreceği ve caminin Sivas'daki Madımak Oteli olayına dönebileceğini anlattım." Polislerle konuşup, müdahale olmadan eylemcilerin evlerine gitmelerini sağlayacağını söylediğini ve bu önerisini kabul etmeyip provoke etmek isteyen eylemciler olmasına rağmen grubun çoğunluğunun önerisini kabul ettiğini kaydeden Yıldırım, "Ancak yaralıları hastanelere gönderemiyorduk çünkü eylemciler ambulansları alana sokmuyor ve taşlıyorlardı" dedi.
PENCEREDE BİRA KUTUSU VARDI
Camide 3 bin kişinin üzerindeki eylemci grubunun panik olduğunu ve caminin kapılarını kalasla kilitlediklerini anlatan Yıldırım, "Bu defa cami dışında kalan eylemciler sinirlenerek caminin cam ve kapılarını tekmelemeye başladı. Önlerine ne geldiyse kırıyorlardı. Ortalık cehennem gibiydi. İçeride yanıcı bir madde olup olmadığını kontrol ederken, caminin içinde pencerenin önünde ezik bir bira kutusu ve müezzin mahfelinde yarım paket sigara tespit ettik. Yorgunluktan bitmiştik. Bir taraftan da camide ölüm olmadan, camiye kan bulaşmadan bu işi kazasız belasız atlattığımız için mutluyduk" diye konuştu.
MÜEZZİN ARAYA GİRMESE...
Müezzin Fuat Yıldırım'ın avukatı Ali Tizik, dava dilekçesinde İstanbul Emniyet Müdürü'nün talimatıyla eylemcilerin tahrik edildiğini ve eylemcilerin olay yerinde bir itfaiye aracı, bir Sağlık Bakanlığı ambulansı ve özel araçları yaktıklarını öne sürerek "Yine bazı radikal eylemcilerin, 200 metre ilerideki benzin istasyonundan yakıt alarak camiyi yakmaya teşebbüs etmeleri üzerine, camideki eylemcilere sağlık hizmeti veren doktorlar ve müvekkilin araya girmesi sonucu bu radikal eylemciler engellenmiştir.
"CAMİYİ YAKACAKLARDI"
Ve olay yerinden uzaklaşmışlardır" dedi. Fuat Yıldırım'ın başarılı çalışmaları neticesinde caminin yakılmadığını, insanların ölmediğini, polise yardımcı olunduğunu ve yaralı eylemcilerin ölmekten kurtarıldığını kaydeden avukat Tizik,"Müvekkilim olayların içinde günlerce yalnız bırakılmıştır. İdarecilere ulaşamadığı gibi güvenlik güçleri dahi camiye girememiş ve yardım edememiştir. İşte bu vahim durum, idareciler tarafından değerlendirilmemiş, müvekkilin, ailesinin ve cami cemaatinin ölümlerden dönüşü gözardı edilmiştir. Bu durum görülmediği gibi müvekkil, her iki tartışmanın arasında kalarak günah keçisi seçilmiş ve yapılan işlemle cezalandırılmıştır. Bu şekilde hiç hak etmediği bir A sınıfı selatin camisinden B sınıfı bir camiye tayini yapılmıştır" ifadesini kullandı.
İMAM 10 GÜN ORTAYA ÇIKMADI
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın iki müfettiş görevlendirdiğini ve 15 gün boyunca inceleme yapıldığını aktaran Yıldırım, "Bu arada caminin imamı olay yerini terk ettiği günden on gün boyunca ortaya çıkmadı ve yurtdışına izne çıktığını sonradan öğrenmiş olduk. Müfettişler, incelemelerini bitirip döndükten iki ay sonra hazırladıkları raporları basına sızdırdılar" dedi. Görev yerinin değiştirilmesine çok şaşırdığını, teşekkür ve takdir beklerken tenzil edilmesinin kendisini çok üzdüğünü aktaran Yıldırım, İdare Mahkemesi'ne itiraz davası açacağını söylemesi üzerine ikinci bir soruşturma geçirdiğini ifade etti. İkinci soruşturmanın da basına konu olduğunu ve bu durumu basınla paylaşanın daha önceki Beyoğlu Müftüsü CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkeş olduğunu öğrendiğini belirtti.
EMNİYET İFADEMİ POLİS SIZDIRDI
3 Haziran'da camiyi kilitlediklerini ve dinlenip uyandıktan sonra camide Dolmabahçe Sarayı Daire Başkanı "Yasin" adlı bir kişinin müftülük izniyle içeride ekibiyle beraber fotoğraf çektiklerini gördüğünü belirten Müezzin Yıldırım, şunları anlatı: "Olay yeri inceleme ekibi gelmeden içeriye girmeleri aslında bir suçtu. O sırada basından da insanlar içeriye girmişti. Onları dışarıya çıkarıp kapıyı tekrar kilitledim. Emniyeti belki 10 kez aradım. Bana elinde fotoğraf makinesiyle sivil bir polis memuru gönderdiler. Ben de halıları yıkatıp aynı gün camiyi ibadete hazır hale getirdim. Daha sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü ifademe başvurdu. Bilgilerimi paylaştım. Fakat emniyete verdiğim ifademin bir fotokopisini istediğimde veremeyeceklerini söylediler. Fakat emniyetteki ifademin bir kısmı, polisler tarafından basına sızdırıldı. Bir kısım medya benim hakkımda, 'Başbakanı yalanlayan adam' diye yazdılar. Bunlar hakkında suç duyurusunda bulundum. "
Kaynak: Kemal Gümüş - Star