Habertürk yazarı Murat Bardakçı, son günlerin en hararetli tartışması Şehir Tiyatroları konusunda ezber bozan çıkışlar yaptı.
İşte Bardakçı'nın 'Oh yahu, nihayet!' başlıklı o yazısı
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, devlete ait tiyatroların özelleştirileceğini söyledi. Bu, neredeyse yarım asır önce yapılması gereken, yani çok geç alınmış bir karardır ve bu haliyle bile noksandır. Sadece tiyatroların değil; isminin başında "Devlet", "Cumhurbaşkanlığı", "Kültür Bakanlığı" yahut "Belediye" ibarelerinin bulunduğu bütün orkestraların, koroların, balelerin, toplulukların ve sanat yaptıkları söylenen ne kadar kuruluş varsa hepsinin özelleştirilmesi gerekir!
Devlet sana sanat yapman karşılığında seneler boyu aylık ödeyecek ama sen "Sanatçının sahneye mutlaka çıkması gerekmez" gibisinden tuhaf lâflar edecek ve mesaini dizi setlerine hasredeceksin... Repertuvar kurullarında hem ideoloji, hem de eşi-dostu kayırma kavgasına tutuşup sanat değil klikçilik yapacaksın, herşeye muhalif olacak ama iş kadro ve aylık meselesine gelince mücahit kesilecek ve bütün bunların üzerine "özgür tiyatrodan bahsedeceksin... Netice işte böyle olur! Tiyatroların özelleştirilmesinden sonra artık canınızın istediği oyunda oynar, istemediğinizi elinizin tersiyle bir tarafa iter ve sanatınızı "özgürce" yapabilirsiniz!
Kararın beni asıl düşündüren tarafı hemen her gün bir setten ötekine koşuşturan dizi yıldızlarının değil, sanatlarını sadece resmî tiyatroların çatısı altında yapmaya çalışan ve ekranlarda görünmeyen çoğunluğun istikbalidir. Aylıkları dışında düzenli gelirleri olmayan bu sessiz oyuncuların özlük hakları özelleştirme sürecinde mutlaka gözönüne alınacaktır ama, işin bu aşamaya gelmesinde belediyeye ve devlete haftalardan buyana "Sen bana maaşımı öde, sahneye çıkıp çıkmadığıma karışma! Sanata uzanan eller çatır çatır kırılsın" gibisinden tavır koyanların sebep olduğu da herhalde unutulmayacaktır. Darısı, devletin himayesinde neredeyse 80 seneden buyana faaliyet gösteren, sağlanan her türlü desteğe rağmen dünya çapında tek besteci yahut yorumcu çıkartamayan orkestraların, operaların, vesairenin başına! Bu konudaki hazırlıklarda zaten başladı...
Boşalan kadrolara bir süredir atama yapılmıyor, özendirici bir emeklilik uygulaması ile mevcut kadroların da eritilmesi yoluna gidilmesine uğraşılıyor... Devlet tiyatroları, orkestraları, baleleri, vesaireleri için yazdıklarım konusunda günlerdir yollanan ezberden karalama mesajlarının arasında dün ilk defa nazik bir mail vardı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın emekli mensubu Ergun Özyücel, "Ciddi bir operanın, ciddi bir bale gösterisinin, ciddi bir klasik müzik konserinin himayeye ihtiyacı vardır. Alıcısı az olan bu sanatjarın gişe başarısı maalesef yüksek değildir. Özellikle ülkemizde bir opera biletine, ünlü bir soliste 250 dolar verecek kaç kişi çıkar? Konuya bir de bu gözden baksanız..." diyordu.
Ergun Bey gayet haklı, operalar yahut klasik müzik konserleri hakikaten pahalı organizasyonlardır ama meselenin bir başka tarafı daha var: Yabancı ülkelerin klasik yahut pop müzik grupları ve sanatçıları son senelerde Türkiye'de sık sık konser veriyorlar ve biletleri günler öncesinden tükeniyor. Gösterilen rağbetin sebebi sadece yabancı hayranlığından yahut gösterişten ibaret değil; "kalite anlayışı"nın ve zevkin de bir yere gelmiş olması! Türkiye'de artık "maaş karşılığı" değil "sanat" için yapılan ciddî icralara meraklı bir kesim var ve bu dinleyiciler böyle bir imkân sunulduğunda 250 doların çok üzerindeki meblâğları gözden çıkartıyorlar.
Devletin ciddî sanatı desteklemesi bir yerde tabii ki yükümlülüğüdür ve bunun yolu da günümüzün Avrupa'sındaki "en fazla koltuk satana en fazla teşvik" uygulamasıdır. Şimdi bu yazımı okuduktan sonra klavyelerinin başına çöküp bana "Hükümet yalakası!" diye mesaj atmaya hazırlananlara peşinen hatırlatayım: Devletin kadrolu tiyatrolardan, orkestralardan vesairelerden bir yolunu bulup mutlaka kurtulması gerektiğini şimdi değil, neredeyse 20 seneden buyana hiç durmadan söyledim, hâlâ söylüyorum ve yazdıklarımın tamamı arşivlerde duruyor. Dolay ısı ile şu anda "Ne kadar mükemmel düşündüler, bakın nasıl da keramet buyurdular, maaşallah efendimiz!" falan demiyorum, "Hükümet benim görüşüme nihayet geldi!" diye sadece memnuniyet duyuyorum...