Aldatmak; karşı tarafı yanıltmak, hîle ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfâl etmek, dolandırmak, sözünde durmamak demektir. Hakikatin zıddı anlamına gelen yalanla eş anlamlıdır. Ferdi ve toplumsal yıkımlara sebep olacak nitelikte kötü bir davranıştır.
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bizi aldatan bizden değildir."
[Müslim, Îmân 164, Fiten 16]
Prof. Dr. Cemal AĞIRMAN
Bizi aldatan bizden değildir
Aldatmak; karşı tarafı yanıltmak, hîle ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfâl etmek, dolandırmak, sözünde durmamak demektir. Hakikatin zıddı anlamına gelen yalanla eş anlamlıdır. Ferdi ve toplumsal yıkımlara sebep olacak nitelikte kötü bir davranıştır.
Birinin diğer birini aldatması, bilerek hakikat dışı bilgi vermesi, yanıltarak kendi lehine hak etmediği birtakım menfaatler elde etmesi, her şeyden önce Allah'ın en şerefli yaratığı olan insana büyük bir saygısızlıktır; insanın değer ve konumunu anlayamamaktır. Savaş ortamında düşmanı aldatmak dışında, hangi şartlarda olursa olsun başkasını aldatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Dolayısıyla aldatmak bir hak ihlâlidir.
Hayat, doğruluk ve güven üzere kurulmuştur. Karşılıklı güven olmadan hayat yürümez. Bu güven, bütün beşeri ilişkileri kapsar. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Tek başına yaşaması mümkün olmadığına göre, başkalarıyla karşılıklı ilişkiler kurması da kaçınılmazdır.
İslam inancının değer yargılarına göre her ne suretle ve hangi şartlarda olursa olsun, hile yapmak ve insanları aldatmak kesinlikle yasaktır. Kur'an, aldatmayı, münafıklara yakışan çirkin bir davranış olarak ifade eder. Çünkü münafıkların en belirgin özelliği, Allah'a inanmadıkları hâlde, 'inandık', diyerek, Allah'ı ve başkalarını kendilerince kandırmaya kalkışmalarıdır. Hâlbuki onlar, aslında kendilerini aldatmaktadırlar. Çünkü Allah onların hîle ve aldatmalarını bilir. Kur'an'ın ifadesiyle; "Onlar Allah'ı ve inananları aldatmaya çalışırlar, oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değildirler." [Bakara, 2/9]
Bir gün Allah'ın Resûlü (s.a.v.) pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya; "Bu ıslaklık ne?" diye sordu. Adam; 'Ey Allah'ın Resûlü! Yağmur ıslattı', dedi. Kutlu Nebî; "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya!" karşılığını verdi. Ardından da; "Bizi aldatan, bizden değildir." buyurdu. [Müslim, Îmân 164]
Aldatma ve hile sadece alış verişte değil, hayatın her alanında olabileceği için, Hz. Peygamber'in, "Bizi aldatan bizden değildir" ifadesi son derece anlamlı ve önemlidir. Bu sebeple aldatma ve hile, bir müslümanın mal ve hak kaybının yanı sıra canına bile mal olabilir. Yalan, aldatma ve hilenin olduğu yerde, adalet ve hukuk olmaz. Bu sebeple hile ve aldatma, her türlü olumsuzluğa neden olabilir. Bu yüzden hile ve aldatma, Müslüman olmayanların ancak yapabileceği bir davranıştır. Çünkü müslümanın malı da canı da dokunulmazdır; bir başka müslümana haramdır.
Müslüman bir malı satarken iyi ve kötü, malının her şeyini karşı tarafa bildirmelidir. Malın ayıbını gizlemek veya söylememek aldatmadır. Bu sebeple bir malı ölçüp tartmadan kabala satmak, yanıltıcı olduğu için doğru değildir. Örneğin malın kötüsünü yığının altına veya tezgâhın arka kısmına koymak, süte su katmak, yüksek kaliteli mala düşük kalitelisini karıştırmak, para veya kıymetli kâğıtların sahtesini yapmak ve müşteriyi aldatacak her türlü sahtecilik, "Bizi aldatan bizden değildir." hadîs-i şerîfinin tehdidine muhataptır. Çevremize ve dünyaya bakıldığında milletlerarası sahtekârlıklar, büyük ihâle yolsuzlukları, mal stoklayarak yapılan fiyat artırımları göz önüne getirildiğinde, Hz. Peygamber'in tehdidinin ne kadar manidar, İslam'ın hedeflediği hayat düzeninin ne kadar insan merkezli ve âdil olduğu daha iyi görülecektir.
Şu geçici dünya için bir menfaat uğrunda insanları aldatan ve yalan söyleyen kimselerin insan kalitelerinin düşüklüğünü gösterir. İmanları zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü İslamî kuralları, Kur'ânî ve peygamberî öğütleri, yaşanması için öngördükleri kuralları özümsememiş demektir. Allah'ı ve ahiret sorgusunu hesaba katmadan yaşadıkları anlaşılmaktadır. Allah öbür dünyada bunların hayır ve iyiliğini dilemez.
Çözüm olarak, özelikle ticaretle uğraşanlar, daha fazla hak ihlali ile karşı karşıya kaldıklarından, kendilerini hak ihlalinden koruyabilmeleri için Allah'ı ve âhiret gününü hatırlarından hiç çıkarmamaları gerekir. Kalpleri/gönülleri sürekli Allah'a bağlı olmalıdır.
Şunu iyi bilmeli ki hîle ile rızık artmaz. Aksine hile malın bereketini giderir. Hîle ile azar azar biriktirilen mallar, ansızın gelen bir felâketle, birden bire elden çıkar; hile yapanların yanına da sadece günâhları kalır.
İslamiyet hiçbir şekilde ve hiçbir alanda hile ve aldatmayı kabul etmez. Ona büyük bir uhrevi ceza takdir etmiştir. Çürük ve sakat iş yapmayı da, eksiklikleri gizlemeyi de haram kabul eder.
İnsanlarla olan ilişkilerde dürüst olmak İslam'ın şiarıdır. Başta alış-veriş olmak üzere herhangi bir konuda başkalarını aldatmak ahlâksızlıktır.
Dünyada insanları aldatmak mümkündür, fakat ilmiyle her şeyi kuşatan Allah'ı aldatmak elbette mümkün değildir. Asıl aldanan aldattığını sanan hilekârlardır.
"(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit «(Biz de) iman ettik» derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise; Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler." [Bakara, 2/14]
Hilekârlık münafıklık alametidir. Akıllı bir Müslüman her şeyden önce imanının gereği, hile ve aldatmaya tevessül etmemeli, böyle bir lekeyi üzerinde taşımamalıdır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, aldatma ve hile Müslümanlık vasfıyla bağdaşmaz. Mümin, imanıyla ve imanının bir yansıması olan eylemleriyle Müslümandır. Yalanın, hile ve aldatmanın, onun hayatında yer almaması gerekir. Dünyanın geçici olduğunu, yaptığı her şeyden ahirette sorguya çekileceğini düşünerek adımlarını atması, hayatını Allah'ı ve ahireti hesaba katarak sürdürmesi gerektiğini unutmamalıdır.
Velhasıl doğruluk ve hakkaniyet, Müslümanın şiarı olmalıdır.