Bir taşla iki kuş
Bir taşla iki kuş vurmak deyimi halk arasında yaygındır. İlk bakışta masum bir deyim gibi görünse de derinliğine inildikçe hiç de öyle olmadığı görülür. Taş ve kuş. Halbuki kuşlar vurulma yerine yaşatılmayı hak etmektedirler. Taş ta kuş ta yerinde güzeldir. Öyleyse bırakalım taşlar da yerinde kalsın, kuşlarda. Yerde taşlar ne kadar güzelse gökte de kuşlar o kadar güzeldir. Bu halleriyle her ikisi de birbirini tamamlamaktadır. Taşı kuşa, kuşu taşa düşman etmemeli. Büyüklerinden örnek davranış bekleyen çocuklar işitecekleri bu misalle taşın kuş vurmaya yarayan bir varlık olduğu algısına kapılmamalı. Bizim deyimlerimiz kavgayı ve savaşı çağrıştırmamalı.
Çocukluğunuzda elleri taşlı çocukları hatırlayanınız var mıdır bilmemem. Bunu şimdiki kuşaklar pek bilmez fakat bizim kuşağımızda vardı. Kimi ellerinde taşlarla, kimi de taşları yerleştirdikleri sapanlarla kuş avlamaya çıkan gün batıncaya kadar kuşların peşinde koşan çocuklar vardı. Ben gördüm. Bu deyimleri normalmiş gibi kullanan insanlar o koşturmaları da sıradan görürlerdi. Belki de o zamanlar taşlarımızın da kuşlarımızın da bol olması verilecek tepkiyi düşürüyordu. Şimdi her tarafı asfalt ve beton olan şehirlerde ne taş kaldı, ne de kuş. Hatta sokaklarda oynayan çocuk bile kalmadı. Dahası bir taşla bırakın iki kuş vurmayı, taşa da kuşa da hasret kaldık. Hepsi birer birer bizi terk edip gitti. Fakat o deyim hala konuşma faslında söyleniyor.
Böyle örnekler verilirken bunun bir darb-ı mesel olduğu konuyu ifade edebilmek için işe yaradığını söylemeyi ihmal etmemeli. Yalnız bu değil buna benzer onlarca darb-ı meselimiz var. Hani bizde avcı hikayeleri meşhurdur. Daha çok eskiden uzun kış gecelerinde anlatılırmış. Anlatan da dinleyen de bundan büyük haz alırmış. Söz uzadıkça tilkinin kuyruğu da uzar gidermiş. Dinleyenler arasından birisi sesini çıkarmadığı sürece anlatan yalanına bin katarmış. Kabul edelim ki bu bir hikayedir. Yine kabul edelim ki dinleyenler neyin ne olduğunu iyi bilmektedir. Peki ya aralarında daha hafızalarına yalan nedir girmemiş çocuklar varsa? Onlara konuyu nasıl izah edeceğiz? Tertemiz dimağları bu tatlı yalanları dinleyerek doluyorsa onlardan doğruyu doğruluğu nasıl isteyeceğiz?
Bugün avcı hikayelerini anlatan da yok, o hikayelerle beslenen de. Ancak dünkü hikayelere taş çıkartan daha modern hikayeler var. Anlayacağınız hikayenin malzemesi değişmiş. Yalan aynı yalan. Fıkralarımız, esprilerimiz kültürel zenginliğimizdir. Ancak ille de içerisinde yalan olması gerekmiyor ki. Biz o fıkraların yalanına gülmüyoruz ki. Halbuki fıkralarımız gerçekleri bize keyif vererek anlatan bilgi köprülerimizdir. Muhteşem bir öğretici kimliğine sahiptir. Cehalete karşı açılan bayrağa onca bilginin yanı sıra fıkra rüzgarı esmiyorsa o bayrağın dalgalanabileceği söylenebilir mi?
Nasreddin Hoca fıkraları yalansız da espri yapılabileceğinin en güzel örneklerinden birisidir. Demem odur ki doğru bir şeyi izah etmeye çalışırken öğretme maksatlı da olsa içerisinde yalan olmamalıdır. Uçuk kaçık tabirlerle hakikate varmak zordur. Toparlanması güçtür.
Yola bir taşla iki kuş vurmak deyiminden çıkmıştık. Bir hususu ifade etme anlamında söylenen bu deyimden maksadını aşan bir mana çıkarılamayacağını ben de biliyorum. Öyle de olsa yine yazmadan edemedim. Düşündüklerimi ifade etmeseydim de içimdeki taşın ağırlığıyla ıstırap mı çekseydim. Yazımı yine bir deyimle bitirmenin hoş olacağı kanaatindeyim. Kısacası;Ben de eteğimdeki taşları döktüm işte. Hepsi bu.