30 Mart seçimlerinden sonra da Gülen hareketine yönelik eleştirilerini sürdürenEtyen Mahçupyan geçtiğimiz günlerde Zaman gazetesi ile yollarını ayırdı. Gazetecilik serüvenine Daily Sabah ve Akşam gazetelerinde devam edecek olan Etyen Mahçupyan, Sabah gazetesine Gülen hareketinin geleceği, 1. yıldönümünde Gezi eylemleri, çözüm süreci ve Cumhurbaşkanlığıseçimlerini anlattı.
"Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'a ve 2015 genel seçimlerde AK Parti'ye oy vereceğim." diye açıklama yapan Mahçupyan'a "17 ve 25 Aralık operasyonları başarılı olsaydı şu an nasıl bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık?" sorusu da yöneltildi.
İşte o röportaj:
-Cemaat medyası ile yollarınızı neden ayırdınız?
30 Mart bir gösterge oldu. Bir anlamda kimin haklı çıkacağına dair de bir gösterge oldu. 30 Marttan önce de belki gazetede benimle ilgili bir rahatsızlık ya da yukarıdan benimle ilgili bir takım baskılar olmuş olabilir. Seçim sonuçları netleştikten sonrasında gazete kendi içinde bir değişimi gerekli gördü. Benim yazılarımı indirme kararı aldılar. Zaten o kararın ne anlama geldiğini de basın dünyasında herkes üç aşağı beş yukarı bilir.
-Ayrılmanıza gazetenin yayınlanmadığı yazınız mı sebep oldu?
Hayır onunla bir ilgisi yok. Yayınlanmayan yazım bir tane vardı. Onu da soru geldiği için bir TV programında söylemek zorunda kaldım, yoksa söylemezdim. 17 Aralık öncesi bir yazıydı. İsterseniz basmayın diyerek gönderdiğim bir yazıydı. Dersaneler meselesinde hizmet hareketinin bu olaya verdiği tepkinin daha büyük yanlışlara neden olduğunu yazmıştım. Kendi bindiği dalı kesen bir yaklaşım olduğunu öngörüyordum. Yazı bununla ilgiliydi.
-Eleştirilerinizi gazetenin yayın kurullarında dile getirme imkanı bulabiliyor muydunuz?
17 Aralık sonrasında Mart başına kadar bütün haftalık yayın kurulu toplantılarına katıldım. Yazdığım her şeyi o toplantılarda da söyledim. Benim söylediklerimim dikkate alınması gerektiğini ifade eden arkadaşlar her zaman oluyordu o toplantılarda. Büyük çoğunluk ise sessiz ve dinleyici pozisyonunda oluyordu. Sonuçta yönetimde olan arkadaşlar benim söylediklerimden ikna olmadılar.
-Gülen hareketinin siyasete ve kendisinden farklı düşünen diğer islami oluşumlara karşı başlatmış olduğu bu mücadele sürdürülebilir bir durum mu?
Hizmet hareketi medyasının yayın politikası hayat memat mücadelesi ve bir ayakta kalma savaşına dönüştü. Bu ruh hali varsa çok fazla yarını düşünmezsiniz. Şu an ortalıkta böyle bir enerji var. Bunun sonsuza kadar devam etme ihtimali yok. Bunun bir biçimde bir tarafa doğru gitmesi gerekiyor. Ya daha büyük bir kırılma ile sonuçlanabilecek bir sürecin eşiğindeyiz veya bir biçimdi yumuşamaya doğru gitmesi gereken bir durumdayız. Bu bir karar. Hizmet hareketini yönetenlerin iradesi ile olabilecek bir karar. İktidarla yaptıkları mücadeleyi "ne olacaksa olsun" mantığına da götürülebilir. İstemeyerek de olsa yumuşama süreci de başlayabilir.
-Peki 17 ve 25 Aralık operasyonları başarılı olsaydı şu an nasıl bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık?
Şöyle bir öngörü yapılabilir. Muhtemelen büyük bir dalga ortaya çıkacaktı. Bu dalga herkesi darmadağın edecekti. Özellikle AK Parti bir anlamda diz çöktü imajı oluşacaktı. Dengelerin değiştiği bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık. AK Parti'nin prestijinin ve meşruiyetinin aşağı çekildiği bir döneme girecektik. Oy çokluğuna sahip olsa da başkalarının desteğine ihtiyacı olan güçsüz bir parti haline gelecekti. Bu noktada da AK Parti üzerinden koalisyonlar devreye girecekti. Çözüm sürecinin aleyhinde bir döneme de girilecekti. Bu süreçten en çok kazançlı çıkacak olan kesim ise şüphesiz hizmet hareketi olacaktı.
-Geçtiğimiz günlerde sönük gösterilerle Gezi eylemlerinin 1. yıldönümü kutlandı. Sizce Gezi Ruhu 1. yılında neden yokoldu?
Aslında yaşanırken biraz iğdiş edilmiş bir hareketti. Gezi'nin olumlu kullanılabilecek nüveleri vardı. Herkes bunu değerli gördü. Ama bir de bunu kullanan, üzerinden güç devşirmeye çalışan, bunu AK Parti karşıtlığına çevirmek isteyen geniş bir koalisyon ortaya çıktı. Sonuçta bu koalisyon gezinin ilk tomurcuklarını rehin aldı. Gezi ruhu aslında orada öldürülmüştü. Bu birinci yıl önemliydi. Yeniden ihya olabilirdi. Gezi'ye o ruhu kattığı söylenen gençlerin öne çıkartıldığı başka tür bir hatırlama üretilebilirdi. Belki yeniden laik kesimin ve islami kesimin kendi içine kapanmış olan gençlerinin buluşma noktası olabilirdi. Türkiye için olumlu bir tablo olurdu. Ama Gezi'yi bu sene tekrar gündeme getirmek isteyenler hiç bunları hatırlarına bile getirmediler. O sanatçılar, yazarlar dahil. Gezi'nin hep AK Parti karşıtı yönünü ortaya çıkardılar. Bu da aslında Gezi'nin çok fazla bir derinliği olmadığı, romantize edildiği kadar bir anlamı olmadığını da gösteriyor.
-Gezi eylemlerinin bir sonucu olarak Alevi meselesinin başka bir yönü ile yüzleşmek zorunda kaldık. Çözüm süreci ile ters orantılı olarak büyüyen bu mesele sizce nasıl çözülür?
Osmanlı'dan beri gelen tarihi, kadim bir sorun bu. Sünni kesimin çoğulculuk perspektifine Alevilerin girmediğini kabul etmemiz lazım. Genetik kodlarımıza işlemiş olan anlayış bu sorunun çözülmesine izin vermiyor. Reformları adım adım götürmeye çalışan bu hükümet, Alevilik gibi bir meselede en az risk almaya çalışıyor. Kürt meselesini çözerken, silah kullanma yeteneği olan başka örgütlerin kıymeti artıyor. Bu yüzden DHKP-C'nin etkisi PKK'nın silah kullandığı yıllara nazaran daha da arttı. Bu sorunun çok fazla uzaması bir zuldür. Türkiye'nin 2015 seçimlerine giderken Alevi meselesini mutlaka çözmesi gerekir.
-Başbakan Erdogan'ın 1915 Ermeni olayları ile ilgili taziye açıklama Türkiye'deki Ermeni toplumunda nasıl karşılandı?
Hükümet olumlu bir adım atarken bu adımı görmezlikten gelmek de mümkün değil. Ermenilerin hemen hepsi bu taziye mesajından memnun oldu. Şimdi bundan sonraki adım atılacak mı kaygıları var. Bir de diasporanın nasıl davranacağı da tam kestirilemiyor. Şunu algılamadan Türkiye'deki Ermenilerin tavrını anlamak o kadar kolay olmayabilir: Burada hızla küçülmüş, kazık yemiş, vatandaş olamamış, kendisini yeterli şekilde ifade edememiş, hep tedirginlik yaşamış bir cemaat var. Devletten ve hükümetten gelen her adımı temkinli yaklaşmasını normal karşılamak gerekir.
-Agos Gazetesi'nin hükümete yönelik bir önyargısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Agos Türkiye'deki Ermenilerin tamamını temsil eden bir gazete değil. Ancak sürükleyici bir medya organı. Agos geniş bir yelpazedeki Türkiye Ermeni toplumunun belki de üçte birlik bir bölümünü temsil ediyor. Genç kuşakların ruh haline yakın bir bakışı var. Gazete dengeci bir politika izlemeye çalışıyor. Taziyeyi önemli buluyor ama yeterli de görmüyor. 100 yılın sonunda bir adım atılıyorsa karşı taraf o duyarlılığın ne kadar derin olduğunu görmek istiyorlar.
-Çözüm süreci ile ilgili bir yandan olumsu sinyaller gelirken diğer yandan çatışma tehlikesi ile karşı karşıyayız. Barış sürecinin ilerleyişini nasıl görüyorsunuz?
Karşılıklı bir güvensizlik var. Bunun birden bire ortadan kalkması mümkün değil. Hükümet çözüm sürecine giriyoruz derken devletin ordan el çektiği mesajını vermek istemiyor. Bunu hem Kürt hareketine hem de Kürt olmayanlara vermekten kaçınıyor. Bir taraf karakol yapımını eleştirirken diğer yandan Türkiye sınırlarına çıkma konusunda yavaş davranıyor. Karşılıklı şikayetçi tavrı çok mantıklı bulmuyorum. Hükümet PKK'nın ayrılma kartını kullanmaktan vazgeçtiği konusunda çok emin değil. Bu yüzden temkinli yaklaşmak durumunda kalıyor. Öte yandan PKK açısından baktığımızda bu hükümetle anlaşsanız da başka bir hükümet geldiğinde kazanılmış haklar konusunda bir güvensizlik var. O yüzden silahtan vazgeçmeleri o kadar kolay olmayacaktır. Yaşayarak öğrenilen bir karşılıklı güven süreci içindeyiz. Çok sabırsız olmamamız gerekir.
-Tüm Türkiye'yi kucaklayacak bir parti olarak kurulan HDP, 30 Mart seçimlerinde bekleneni veremedi. Kürt siyasetinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
HDP'nin tüm Türkiye'yi kucaklama ihtimali hiç olmayacak. HDP kendisini, solun tartışılmaya başlandığı, bir yeni arayışın olduğu bir dünya içinde tanımlamıyor. Hala eski dünyanın içinde tanımlıyor. Böyle bir yaklaşımın Türkiye'de sola oy verecek kitleyi bile kucaklama ihtimali yok. İşbirliği yaptığı gruplara baktığımızda hiçbir temsiliyetinin olmadığını görüyoruz. Türkiye'nin geneline "ben marjinalim, siyasetten anlamam" mesajını veriyorlar. Böyle bir hamlenin ben niye yapıldığı anlayabilmiş değilim. İyi niyetli olduğunu düşünebiliriz ama işlevsel değil.
-Gülen hareketinin Kürt siyasetine duyduğu alerjiyi hangi gerekçelere bağlıyorsunuz?
Cemaatin içinde Kürtlerin hakları ile ilgili öyle köşe yazıları yazıldı ki, biraz derine inerseniz bir kabullenme sorunu olduğunu görüyorsunuz. Tabiî ki hizmet hareketinin Türkçü bir hareket olduğu gerçeği de yatıyor. Adım adım o milliyetçilikten uzaklaşmaya çalıştılar ama bunun becerilmiş olduğunu söylemek zor. Çözüm sürecini PKK ile doğrudan yada dolaylı ilişki kurarak yaparsanız bu hizmet hareketinin kabul edemeyeceği bir şeydir. Hizmet hareketi bölgedeki en büyük rakibinin hükümet tarafından meşrulaştırılmasını kabul etmez. Bunu kendisine yönelik baskının çok daha fazla yoğulaşacağını düşünüyor. O zaman da çözüme karşı bir hizmet hareketi ortaya çıkıyor.
-Cumhurbaşkanlığı seçimlerine tam iki ay kaldı? Çatı aday senaryoları bu seçimlerde belirleyici olur mu?
Çatı aday olsaydı o adayı şu anda biliyor olurduk. Yoksa böyle bir isim Türkiye'nin geleceğine hitap eden, geleceğine damgasını vuracak bir alternatif bir isim yok demektir. Üretilecek bir isim ile Tayyip Erdoğan'ı geçebilmeniz mümkün değil.
-Sizin aklınıza gelen en güçlü çatı aday kim olabilir?
En çok oy alacak kişi Meral Akşener'dir. Hem sağdan oy alabilir hem de siyasetçi geçmişinden gelen bir karizması var. Kadın olması nedeniyle soldan da oy alabilir. En çok oyu o alabilir ama kazanma şansı olduğunu sanmıyorum.
-CHP ve MHP Meral Akşener ismi üzerinde birleşebilir mi?
Meral Akşener gibi bir aday çıkar ve kaybederse hemen akabinde CHP içinde çok büyük bir bunalım çıkacaktır. CHP kişiliksizleşmiş bir parti olduğunu kendisine de itiraf etmiş olacaktır. Bunu bilen CHP Meral Akşener'e kolay evet demeyecektir. Çatı aday görüşmeleri sırf "biz bu görüşmeleri yaptık" denilmeye çok müsait durumda. İlk turda herkes kendi adayını çıkarıp sahnede gözükecek ve esas soru ikinci parti kim olacak sorusudur. Ya MHP olursa? CHP her açıdan çok sıkıntıda olan bir parti.
-30 Mart seçimlerinden hemen önce yaptığımız söyleşide oyunuzu 8. defa Başbakan Erdoğan'a vereceğinizi söylemiştiniz. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kararınızı verdiniz mi? Oyunuz 9. kez Erdoğan'a mı?
Evet 9 ve 10 olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'a ve 2015 genel seçimlerde AK Parti'ye oy vereceğim. Türkiye'de çok önemli bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşümün taşıyıcısı ve talibi sadece AK Parti. Bu gerçek değişmediği sürece benim AK Parti dışında bir partiye oy vermem için bu partinin çok vahim yanlışlar yapması gerekiyor. Çözüm süreci, Ermenilere taziye mesajı ve Alevi meselesinde atılan yetersiz ama olumlu adımlar, Türkiye'de devletin yapısının değiştirilmesi, yargının bağımsızlaştırılması çabaları devam ediyor. Bunlar o kadar temel şeyler ki, Başbakan'ın üslubuna, bir bakanın garip bir tavrına takılmanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Son yüz yıla baktığımızda AK Parti, boğanın boynuzlarını tutmuş onu yere indirmeye çalışan bir matador gibi. O boğanın boynuzlarını bırakmaması gerekiyor, yere inene kadar.
Kaynak: Sabah