Murat Göğebakan bana her daim dua eden, kötülerle karşılaşmamamı isteyen annemin duasının cevabıdır. İyidir. Tanıdığıma ve bundan sonra tanıyor olacağıma mutlu olduğum adamdır. Abidir. Çalan her telefona cevap veren hoş sâdâdır. Babadır. O dünyevi lezzetlerden geçmiş, uhrevi güzellikler peşinden koşan bir adamdır. Hem bir hemşeri, hem bir abi, hem de bir köşe yazarı kazanmanın verdiği
feyzi tanımlamaya çalışmam şimdi kifayete muhtaç kalacak. Bu sebepten
cümlelerimi değil, duygularımı vazifelendiriyorum. Bağışlayın. Kalbin sözlerini sese döken Göğebakan'la yeni albümünü konuştuk. Sanata olan tutkusundan bahsettik...
***
Röportaj: Muaz Kalaycı
Redakte: Ayşegül Kafalı
***
"ALBÜMÜN FAZLASIYLA SES GETİRECEĞİNE İNANIYORDUM"
- Piyasadaki son albümünü ile önceki albümleriniz arasındaki hissiyat farklı mı?
Son albümde, daha bir duygu yoğunluğu, daha bir profesyonellik, daha bir yürek, daha bir samimiyet var. Aşkın Gözyaşları üzerine 7 Mayıs'tan itibaren çalışmaya başladık. Biz bir önceki projeden sonra kafamdaki birçok şeyi umreye gittiğimde halledip bitirdim. Umreden döndükten sonra 1980 ve 1990'lı yılların en iyi taverna müzikleri arasından kendi tarzımıza, formatımıza uygun bir şekilde eleme yaptık. Yaklaşık 300 eser arasından toplama yaptık ve hemen hemen 450 sayfa nota yazdık, diyebilirim.
Söz ve müziği ile ana hatlarıyla bana ait olan, müziğinin bir kısmını Ahmet Koç'un ve introlarını Ali Koç'un yaptığı "Vurgunum" isimli esere klip çektik. "Gelmiş Bahar", "Haberin Var Mı?", Şekip Ayhan Özışıktan'dan "Unutamam Seni" gibi eserler vardı. Formata uygun eserleri bir araya toplayarak dengeyi kurmamız gerekiyordu. Üçlü sac ayağını bu şekilde kurduk. Yani, 1980'li yılların çok hit parçaları bir ayağını, Murat Göğebakan bir ayağını ve yorumlaması da bir ayağını oluşturuyordu.
Ben fazlasıyla ses getireceğine inanıyordum. Allah şahidimdir ki, vallahi billahi ben inanıyordum. Cenab-ı Allah'a hep dua ediyordum "Ya Rabbi bizi mahcup etme!" diye ve Rabbim de bizi mahcup etmedi.
Daha ikinci röportajımı sizinle yapıyorum. Televizyon ve radyo programlarına bile çıkmadık ve şu an sadece bekliyoruz. Perşembe
günü çıkan ve Pazartesi, Salı günleri ancak yerlerine ulaşmaya başlayan
bir albümden bahsediyoruz. İşte buna mukabil beklememiz gerekiyordu. Şu
var ki bu bekleme süresi içinde bir şey gördük; eser fazlasıyla sevilmiş. Allah herkesten razı olsun.
"DÜNYA İLE ALAKALI BİR ÇOK ŞEYİ KAPATTIM BEN… SANA (CC) GELDİM…"
- İlham eğer bir şeylerden
etkilenip, bir şeyler ortaya koymaksa bu albümün ilhamı nereden geldi?
Umre'de yazdığınız eser Vurgunum'u anlatır mısınız? Bu sadece bir şarkı
değil de, kalbe sesleniş midir?
Şarkının sözlerinde şu satırlar vardı; "Ben gönlümün ayak bağını senin kapına astım da geldim…" Yani, Biz her şeyiyle gönlümüzün ayak bağını bıraktık geldik. "Benim için dünya ile alakalı birçok şeyi kapattım ben" yani "Sana geldim ben!" dedim. O ortam içerisinde beraberinde burada samimiyet, sağlık, özel hayat vardı. O sıkıntılı ara dönemde ben oraya gittim, sığındım. Çünkü bana göre bir kulun gidebileceği, sığınabileceği ilk yerdir ve eğer sabrınla beklersen mükâfatını mutlaka Cenab-ı Allah nasip eder.
Biz ilk Medine-i Münevvere'ye geldiğimizde içeriye girip Ravza'ya doğru ilerlerken öğle ezanı okunuyordu ve çok sevdiğim bir ağabeyim bana "İnşallah burada çok güzel bir şey yazarsın" dedi. Ben de orda; "Nasip eden nasip ederse, nasip olana eyvallah!" deriz dedim. Bir anda daha Ravza'ya gelmemişken yürürken bile bunu söylüyordum. Ravza'nın karşısına geçtiğimde döndüm ağabeye "Ben gönlümün ayak bağını senin kapına astım da geldim" dedim. Aslında orijinalinde şunu demiştik; "Ben gönlümün ayak bağını bela durağına astım da geldim." Yani, "Konuyu kapattım, her şeyi bitirdim ben. Yüreğim temiz gitmek istiyorum ben ve Sana öyle geldim, samimi geldim" demek istemiştim ve orda başladı. O gece, yatsı namazından sonra genç kardeşlerimizle sohbet ederken ben de bir yandan dilimin döndüğünce aşkı anlatırken bir yandan da notlar tutuyordum. Yazmaya başladık ve işte "Vurgunum" çıktı.
"BİZ AŞKI VENÜS'TEN DEĞİL, MEKKELİ BİR YETİMDEN ÖĞRENDİK…"
- Türkiye'de müzisyenlerin çok azı
müziğini besleyen felsefeyle uğraşıyor. Sen bu az sayıdaki insanlardan
birisin. Müzik konusundaki temel görüşlerin nedir?
Necip Fazıl'ın hayran olduğum ve her yerde zikretmekten onur duyduğum sözü vardır; "Biz aşkı Venüs'ten değil, Mekkeli bir yetimden öğrendik…" Yani eğer sonun hepsi aşka çıkıyorsa; beraberinde bizim yolumuz da, hayatımız da, anlatacağımız her şey de onu anlatmalı. Bu konuda ben taraf olan bir adamım. Az sevilirim, çok sevilirim hiç önemli değil, hiç de umurumda değil. Yani ben seviyorum… Ben gittim, yaşadım ve gördüm. Cenab-ı Allah'a şimdi yatıp kalkıp dua ediyorum. Annem ve babamın elinden tutup onlarla bir kez daha gitmek istiyorum. Bu bir aşk, bir gönül meselesidir. Benim hayat felsefemde bu var ve ama
iyi, ama kötü ben bu şekilde yaşıyorum, söylüyorum, yazıyorum… Hiç de önemli değil, ben bu şekilde varım. Ölene kadar da bu şekilde olacağım.
"HER ŞEY UMRE DE BİTMİŞTİ VE HER ŞEY UMRE DE BAŞLADI"
- Eski zor günleri geride bıraktık diyebilir miyiz?
Eyvallah! 7 Mayıs'ta bitti, konu kapandı. Aslında umrede bitmişti her şey fakat son döküntüleri, kırıntıları, acıları, çekilmesi gereken son kâbuslar ve yaşanması gereken bir takım şeyler vardı. Aslında her şey umrede bitmişti ve her şey aslında umrede başlamıştı.
- Konuştuğumuz insanlar müziğin
her geçen gün biraz daha modern unsurlarla kuşandığını düşünüyor. Yani
bunu modernlik olarak algılıyorlar. Birçok insan müziğin ruhtan
uzaklaştığını düşünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dünyada en büyük modern insan bana göre Hz Muhammed (Sav). Bana göre O'ndan daha modern insan olmadığına göre ben kendi tarzımda O'nun yolunda gitmeye devam ediyorum.
"ALLAH DİYENE DE, DEMEYENE DE İHTİYACIMIZ VAR"
- Peki, sonrasından genel manada beklentiniz ne?
Bir ağabey şunu diyor; "Unutma, bahar bir çiçekle başlar." Ben de şunu demiştim hiç unutmuyorum; "Bir damla bardağı doldurur, bir bardak sürahiyi, bir sürahi nehri, nehir denizi, deniz de okyanusları doldurur." Dolayısıyla bir damlaya bile ihtiyacımız vardır ama samimi bir damlaya. Keza Allah diyen herkese ihtiyacımız vardır. Demeyene de ihtiyacımız vardır ki ona bir parça anlatmak için! Yani sonuçta bizim ihtiyacımız vardır. Ama şu işin gerçeğidir; "Ne beklentiniz var?" deyince vallahi billahi şunu söylüyorum; Ben
de hataları kusurları ile varolan bir insanım ve gönül umuyor. Tabi ki
çok satsın, O'nu anlatırken daha milyonlarca insan sevsin istiyorum. Hatta hatta yalnız Türkiye değil Amerika'da bile, dünyanın dört bir köşesinde sevilsin istiyorum.
Bundan ticari bir beklentim yok. Zaten böyle bir şey olsa endüstriyel
müzik yapardım, işte o da modernizasyonlarla alakalı. Ben endüstriyel müzik yapmadığım için kendi yolumda gidiyorum. Ama umuyor muyum? Evet. Niyetim bekliyor mu? Evet. Çünkü ben Allah'a sığınmışım.
"AŞKTAN DAHA ÖTESİ YOK!"
- "Anlamsızlığın" bile bir "anlam"
olarak algılandığı çağımızda Murat Göğebakan'ın yüklendiği müzik
anlayışından bahseder misiniz bize?
Bence aşktır, daha ötesi yok! Ama şu var ki bir pozitifin çocukları, bir de negatifin çocukları vardır. Dünya negatif ve pozitif üzerine kurulmuştur. Biz negatifin çocuklarıyla kavga etmektense, negatifin kendisi ile kavga etmekten daha büyük onur duyarız. Çünkü biz pozitifin çocuklarıyız. Beraberinde de şu vardır; pozitifin çocukları birbiriyle kavga edemez, birbirlerini sevmek zorundadırlar. Negatifin çocukları birbirleriyle kavga etmek zorunda çünkü onlar negatiften sebeplenmek zorunda.
Üstat Necip Fazıl diyor ya; "Güneşle dünya arasına ay girerse dünya kapkaranlık olur." İşte Allah ile kul arasına da dünya girerse akıbeti karanlık olur. Bu bir görüş meselesidir. Benim kendi görüşüm de; her ne olursa olsun ben bu yolda gidiyorum. Felsefe olarak adlandırmak gerekirse de ben zaten var olan felsefenin yolunda gidiyorum. Sadece bir parça modernize edilmiş haliyle. Yeni bir felsefem yok. Ben var olan mükemmeliyetin peşinde yürümeye çalışıyorum sadece. Başka bir şeyim yok.
Bitti...
21.04.2012 00:20:24
Murat Göğebakan 'Vurgunum'u Haber Aktüel'e anlattı
Murat Göğebakan yeni albümünü çıkardı ve heyecanını Muaz Kalaycı'yla paylaştı.