Toplumumuzun büyük bir kesiminin dünyadaki zayıf, çaresiz ve korunmasız insanlara nasıl davranılacağına ilişkin Kur?an-ı Kerim?in açık ve sarih emirlerinden habersiz oldukları ve son derece yanlış değerlendirmelerde bulundukları görülmektedir. Bu itibarla böyle bir makale yazarak dikkatleri bu yanlış anlayış ve bilgi eksikliğine çekmeyi amaçlamaktayız. Zira böyle bir yaklaşımın düzeltilmesi ve Kur?an ışığında meseleye bakılması gerekmektedir. Bunun için de söz konusu ayetlerin bilinmesi uygun olacaktır.
Nitekim Nisa suresini 74 ve 75. ayetleri gayet açıktır. Birlikte okuyalım.
?Öyleyse, bu dünya hayatını ahiret ile takas etmek isteyenler Allah yolunda savaşsınlar! Allah yolunda savaşan herkese, ister öldürülmüş olsun ister zafer kazansın, zamanı geldiğinde büyük bir mükafat ihsan edeceğiz. Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve ?Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar[ıp özgürlüğe kavuştur] ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!? diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz? İmana ermiş olanlar Allah yolunda savaşırlar, hakikati inkara şartlanmış olanlar ise şeytanî güçler uğrunda. O halde Şeytan'ın dostlarına karşı savaşın; Şeytan'ın hile ve tuzakları kesinlikle zayıftır.? (Nisa, 4/74-75)
Görüldüğü üzere şartlar oluştuğunda hem Allah yolunda, hem de zayıf ve çaresizlerin temel haklarını korumak maksadıyla savaşmak Müslümanlara yüklenen bir görevdir.
Bu kadar açık ifadeler göstermektedir ki, temel insan haklarından mahrum bırakılan ırkı, inancı, mezhebi ne olursa olsun herkese sahip çıkmak, ezilmiş bu insanların haklarını savunmak ve bu uğurda gerekirse ölmeyi göze almak bu ayetlere imanın ve itaatın bir gereğidir. Aksine bir davranış ise bu ayetleri doğru anlamamak olacaktır.
Kur?an-ı Kerim ezilmiş, yurtlarından sürülüp çıkartılmış ve yaşam hakları tehlikede olanlar için savaşın bile göze alınmasını Müslümanlara emrederken, ekmeğini ve suyunu mültecilerle paylaşmamamak ve yardım muhtaç olanlara el uzatmamak doğru olmasa gerektir. Sadece kendi çıkarlarını düşünmek ve bu ayetlere gereken değeri vermemek için bin bir türlü bahaneler aramak İslam?ı anlamamak ve Allah?ın bu emrine açıkça karşı gelmek olacaktır.
Bilinmelidir ki, zalimler tarafından ezilmiş ve ezilmekte olan insanlara sahip çıkmak ve onlar adına gereken her türlü mücadeleyi ortaya koymak da Müslümanlar için bir imtihandır. Böyle bir durumla karşılaşan Müslüman imtihan olduğunu bilmek ve duruşunu ona göre kontrol etmekle sorumludur. Bununla beraber işin kolayına kaçarak kendilerine Allah?ın yüklediği bu görevi geri Allah?a havale etmek tembellikten ve acizlikten başkası olmayacaktır.
Bu itibarla, Allah yolunda savaşmanın göründüğü kadar kolay ve ucuz olmadığı anlaşılmalıdır. Bu görev ciddi özveriler gerektirir. Şu ayeti birlikte okuyalım.
?KENDİLERİNE ?Ellerinizi (şimdilik savaştan) çekin, namazlarınızda dikkatli ve daim olun, arındırıcı (malî) yükümlülüğünüzü yerine getirin!? denilenlerden haberdar değil misin? Ama onlara [Allah yolunda] savaşmaları emredilir edilmez, bazısı, Allah'tan korkması gerektiği gibi -hatta daha da büyük bir korkuyla- insanlardan korkmaya başlar ve ?Ey Rabbimiz! Neden bize savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz mühlet verseydin!? derler. De ki: ?Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür -ama ahiret, Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için en iyisidir- çünkü hiç biriniz, kıl kadar haksızlığa uğramayacaksınız.? (Nisa, 4/74-75)
Bu ayetten anlaşılacağı üzere haklı bir dava uğrunda canını fiziksel tehlikeye atmakta gösterilecek bir isteksizlik, kişinin imanın derecesini göstermesi bakımından önemlidir. Sadece bir takım mali ve bedeni ibadetleri yaparak cennete gireceğini uman insanların bu ayetler üzerinde düşünmeye başlamaları yerinde olacaktır.
Zayıf ve çaresiz insanların hakları için savaşmayı reddetmek hem bahsettiğimiz bu ayete hem de başka ayetlere (Tevbe, 9/39) karşı gelmek demektir. Bırakın savaşmayı, böyle insanlara ufacık maddi bir yardımın yapılmasını engellemeye çalışanların kimler olduklarını da bizzat Kur?an-ı Kerim bize haber vermektedir. (Tevbe, 9/67; Bakara, 2/270; Al-i İmran, 3/166-168; Kaf, 50/25; Tevbe, 9/54; Kalem, 68/10-14; Enfal, 8/49)
Diğer taraftan Allahu Teala bahsettiğimiz bu görev ve sorumluluğu şu ayetlerde ifade edildiği üzere zaten müminlere yüklemektedir.
?(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır. Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve onların (müminlerin) kalplerinden (sıkıntıya düştükleri) o gayzı (huzursuzluk, endişe, korku, bunalım, stres, depresyon, üzüntü vs.) gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.? (Tevbe, 9/13-15)
Ayetlerden anlaşılacağı üzere Yüce Allah müminlerin elleriyle zalimleri cezalandırmak istemektedir. Ama Müslümanlar bu vazifeyi tekrar Allah havale etme kolaycılığına saplanıp kalmaktadırlar. Bu konu üzerinde de ciddi olarak düşünülmesi gerekmektedir. Zira Müslümanlar yeryüzünde baskı ve zulüm ortadan kalkıncaya kadar savaşmakla emrolunmuşlardır. (Bakara, 2/193; Enfal, 8/39) Ancak bu ayetleri hiç duymamış ve bunları inmemiş kabul edip onlardan habersizmiş gibi davranmak da oldukça düşündürücüdür.
Özetle ifade edecek olursak Kur?an-ı Kerim?in ve Sahih Sünnetin ön gördüğü bir İslam toplumu olabilmek için yapılması gerekenler bellidir. Sadece belli ibadetleri yaparak kurtuluşa ereceğini zannetmek yanıltıcı olacaktır. Dünya ve ahiret saadeti için müminlerin İslam?ın diğer emirlerini de öğrenmeleri ve uygulamaları gerekmektedir. Kısaca, zulme uğrayan masum ve korunmasızlara sahip çıkmak İslam?ın bir emridir. Gerekirse bu uğurda savaşmak bile göze alınmak durumundadır. Ancak bırakın savaşa girip şehid olmayı, dünyanın başka coğrafyalarında açlık ve kıtlık çeken insanlara maddi yardım etmeyi, yurtlarından kovulanlara kucak açıp destek olmayı, katliamdan kaçanlara el uzatmayı bile çok gören kimselerin imanlarının kemale ermiş olduklarını söylememiz oldukça zor görünmektedir. (07.09.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
17.09.2013 22:47:11