Melek Başkan kimdir?
1972 yılında Samsun’da dünyaya geldim ve çocukluk yıllarımın temel taşlarını bu şehirde inşa ettim. İki çocuk annesiyim. Orta, lise ve üniversite eğitimimi Samsun’da tamamladıktan sonra, Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü'nü yarıda bırakarak Sosyoloji ‘ye yöneldim. Mezuniyetimin ardından, MÜ’den aldığım formasyon ile felsefe grubu öğretmeni oldum; ancak bu alanda hiç çalışmadım. Çalışma hayatımı muhasebe üzerine sürdürdüm.
Yazma tutkusu hayatıma, okumayı söktüğüm ilk anlarda girdi. Heceleri bir araya getirdiğimde, odama çekilip bir şarkıya söz yazmıştım. O an sanki uzun zamandır beklediğim bir anmış gibi hissettim. Her harfiyle kendimi yeniden oluşturuyor, tarifsiz bir heyecanla doluyordum. Yazmak, benim için sihirli bir değnek gibiydi. Belki yazdıklarımla dünyayı değiştirebilir, yaşanılır kılabilirdim. Bunun için iyi bir okuyucu olmam gerektiğinin farkındaydım; zira okumak da yazmak kadar büyülü bir şeydi. Bu yüzden gençlik yıllarımda hiç kol çantası taşımadım, yerine kolumun altında kitaplarla dolaştım.
Okul yıllarında çeşitli yarışmalara katıldım ve Türkiye genelinde yapılan kompozisyon ve şiir yarışmalarında ilk üçe girdim. Lise döneminde Sabah Gazetesi’nde yazılarım ve şiirlerim yayımlandı. Yazdıklarımı kitap haline getirmem, yirmili yaşlarımın sonlarına denk geldi. Öykü tarzı kısa yazılar kolayca şekillenebilirken, romanın kurgusu geniş bir evrende gerçekleşiyordu. Bir sayfalık kompozisyonu, yüzlerce sayfada mantık çerçevesinde anlatmak ve herhangi bir soru işareti bırakmadan ifade etmek gerekiyordu.
İlk romanım ALEV ALEV ile yazmanın sadece ilhamla değil, disiplin ve bilgiyle mümkün olduğunu fark ettim. Konu bütünlüğünden çıkmadan edebi kurallar çerçevesinde kaleme almak, okuyucunun yüreğine dokunmak gerekiyordu. Ancak bu şekilde bir yazar, iyi bir yazar olabilir ve eserler ebedi nitelikte olurdu.
Kitaplarım genellikle kurgudan oluşur. Bir konu belirleyip onu hayata geçirmeye çalışırım. Yazarken okuyuculara bir şeyler öğretmeye çabalarım; sanatın topluma yönelik olmasını isterim. “İnsan en çok öğretirken öğrenirmiş” sözü, bu düşüncemi doğruluyor. Kişisel duygu ve düşüncelerimden öte, en doğruyu arıyorum. Sürekli okuyup araştırarak öğrendiklerimi uygulamaya çalışıyorum. İyi bir yazar olmak için daima kendimi güncellemeli ve topluma faydalı olmalıyım. Bu yüzden eserlerimi pragmatik bir tarzda sunmaya özen gösteriyorum.
İkinci romanım GÜN BATIMINDA UMUTLAR bana daha fazla olgunluk kazandırdı. Yaşım ilerledikçe kitaplarımın konuları da gelişti. Başlangıçta subjektif bakış açısı ağır basarken, zamanla objektif bir bakış geliştirdim. Sevginin yanına fedakarlığı, algı ve empati duygularını ekledim; anlayış ve hoşgörüm derinleşti.
Üçüncü kitabım YIKILAN KULE, diğer iki romandan oldukça farklı. Kendimi tekrar etmemek için sıra dışı insanların yüreklerine dokunmaya çalıştım. Empati duygumu, yargılamamayı ekleyerek toplumumuzun yarası olan törelerle ilgili bir konu işledim.
Dördüncü romanım UZAK ŞARKI, Yıkılan Kule ‘deki acı gerçeklerin ardından yazmaya ihtiyaç duyduğum bir eserdir. Roman, tıpkı gerçek hayat gibi hem iyiyi hem de kötüyü barındırır. Bu nedenle, en dramatik şekilde ele aldığım kan davası sonrası kimsenin ölmediği bir kitap yazmak, beni bir nebze olsun rahatlattı.
Bir yazar için kitaplar, çocukları gibidir. Uzun bir sabır ve emek sürecinin ardından, önce emeklemeyi sonra yürümeyi öğrenirler. Bu süreç yorucudur ama asla pes ettirmemelidir. Sosyoloji okumamın sebebi de toplum için sanat yapmak istiyorsam, toplumu ve insan üzerindeki etkilerini anlamak gerektiğidir. Bir insan toplumun bakış açısını değiştirebilir; ancak toplum, birçok insanı daha fazla etkiler. Olayları çift taraflı incelemek, çözüm arayışını daha mümkün kılar.
Romanlarımın yanı sıra, YÜREĞİMDEKİ CAM KIRIKLARI ve KALBİMİN MELODİSİ adlı şiir kitaplarını da yazdım. Şiir yazmak, yazarlar için bir soluk alma biçimidir. Karakterlerle bütünleşirken yaşadığımız duygular, şiirle dışa vurulur. Şiir, uzun anlatımların özüdür, adeta uzun lafın kısasıdır.
20.09.2022 10:43:00