HZ. ALİ'NİN MISIR VALİSİNE YAZDIĞI MEKTUP

Mektubuna besmeleden sonra Allah’tan korkup O’na itaat etmeyi, Peygamberin sünnetine uymayı, insanı alabildiğine fenalığa yönelten nefsin dizginlenmesini emrederek başlayan Hazreti Ali, şöyle devam ediyor:

HZ. ALİ'NİN MISIR VALİSİNE YAZDIĞI MEKTUP


BU MEKTUBU VALİLER, BELEDİYE BAŞKANLARI OKUSUN


Mektubuna besmeleden sonra Allah’tan korkup O’na itaat etmeyi, Peygamberin sünnetine uymayı, insanı alabildiğine fenalığa yönelten nefsin dizginlenmesini emrederek başlayan Hazreti Ali, şöyle devam ediyor:


“…Ey Mâlik, ben seni öyle memleketlere gönderiyorum ki, birçok hükümetler senden evvel adalet sürdü, zulmetti. Sen vaktiyle nasıl senden evvelki valilerin icraatını gözden geçiriyordun, halk da şimdi öylece senin icraatını gözetecek. O zaman senin onlar hakkında söylediklerini halk da şimdi senin hakkında söyleyecek. Kimlerin sâlih olduğu ancak Allah’ın kendi ibâdı lisanından söylettiği sözlerle anlaşılır. Onun için biriktireceğin en sevimli azık, salâha makrûn a’mâl olsun…


“Halk için kalbinde muhabbet, merhamet duyguları, lütuf meyilleri besle. Sakın biçarelerin başına, kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü bunlar iki sınıftır; ya dinde kardeşin, ya hilkatte bir eşin."


“Umûrun içinden öylesini ihtiyar etmelisin ki, hak hususunda en mutavassıtı, adalet itibariyle en şamili olsun; sonra halkın rızasını en ziyade cami bulunsun. Zira ammenin hoşnutsuzluğu eşhasın rızasını hükümsüz bırakır; eşhasın gazabı ise ammenin rızası içinde kaynar gider."


“İnsanlar hakkındaki bütün kin ukdelerini çöz; seni intikama doğru sürükleyecek iplerin hepsini kes!.."


“Hele alt tabakadaki her türlü çareden mahrum fukara ve bîçaregân ile felaketzedeler, kötürümler hakkında Allah’tan korkmalı, hem çok korkmalısın. Bu tabakada hâlini söyleyen de var, söylemeyen de var. Allah’ın bunlara ait olmak üzere hıfzını sana tevdi ettiği hakkı sıyanet et!.. Sakın azamet seni onlarla uğraşmaktan alıkoymasın… Yine bunlardan olup da nazarların tahkiri, ricalin istiskali yüzünden işleri sana kadar gelemeyenleri araştır… Hâsılı öyle çalış ki, huzur-i Bâri’ye çıktığın zaman ‘vüs’umu sarf ettim’ diyebilesin."


“Erbab-ı ihtiyaç için, sırf kendileriyle meşgul olacağın bir zaman ve mekân ayır. Ve hepsiyle beraber otur da seni yaratan Allah’ın rızasını celbedecek bir tevazu göster. Sonra askerini, yardımcılarını, muhafızlarını, zabıta memurlarını yanlarında bulundurma ki, söylemek isteyen çekinmeden derdini dökebilsin. Ben aleyhi’s-salâtü ve’sselâm Efendimizden birkaç yerde işittim: ‘İçindeki zayıfın hakkı serbestçe kavisinden alınamayan bir ümmet hiçbir zaman kuvvetlenemez’ buyurmuştu."


“…Halisen li-vechillâh eda edeceğin taatin en başlıcası da Zât-ı İlâhîye has olan feraizi yerine getirmekten ibaret olsun… Şayet namazında halka imam olmuşsan, sakın ne bıktıracak ne de bir hayra yaramayacak gibi kıldırma… Aleyhi’s- salâtü ve’s-selâm Efendimiz beni Yemen’e gönderirken, ‘onlara namazı nasıl kıldırayım’ demiştim. ‘En zayıflarının namazları gibi’ buyurmuşlardı."


“Bir de sakın kendini beğenme, sakın nefsinin sana hoş gelen cihetlerine güvenme, sakın yüzüne karşı medholunmayı isteme! Zira iyilerin ne kadar iyiliği varsa hepsini mahv için şeytanın elindeki fırsatların en sağlamı budur…" “Hiddetine, gazabına, eline, diline hâkim ol ve bunların hepsinden masun kalabilmek için badirelerden geri durup şiddetini tehir et ki, öfken geçsin de iradene mâlik olasın…"


“…Bizim niyazımız Allah’adır. Ve’s-selâmu alâ Rasûlillâh…”


Sonuç olarak bir şey söylememi isterseniz -belki ilgisiz kalacak ama- şunu derim: Hep kendi yapıtlıklarımıza takılıp kalmayalım; eslafımızın yapıp ettiklerine, vücuda getirdiklerine de bakalım. Böyle yapmakla ufkumuz daha da genişleyebilecektir.


18.04.2019 22:30:00