Kaybettiğinizi biliyorsunuz peki ne kazandınız?
Türkiye'de yapılan genel seçimler üzerinde yalnız Türkiye'nin değil Dünya'nın da gözünün olduğu dikkatle izlediği seçimlerdi.
Çanakkale'ye gelip bu milleti topyekün bitirmek için saldıranların zihniyeti yeniden hortlamış gibiydi.
Bu millet son yıllarda tarihinde görmediği hizmetleri almış,insanca yaşamaya başlamıştı. Manevi değerleri üzerinde baskı kurulamayan özgürlükçü bir yapıya ulaşmış, yapılamaz denilen yapılmış olmaz denilen olmuştu.
Din düşmanları çıldırıyor, gelecekte kullanacakları malzeme kalmadığını gördükçe saldıracak yer arıyordu. İrtica kelimesi yıpranmış hatta unutulmuştu. Onlarca yıl tarumar edilen değerlerimiz yeniden gün ışığını kavuşuyordu. Her geçen gün kendisine gelen bu millet onlarca yılın verdiği korku uyuşukluğunu attıkça yeni gerçeklerle yüzleşiyor itirazlarını daha dik yapabiliyordu.
Sosyal devlet olma yolunda ileri ve önemli adımlar atılmıştı. Hayal bile edilemeyecek mesafe kaydedilmiş batıyla kıyaslandığında birçok konuda öne bile geçmişti.
Ülkede darbe ve vesayet kavramları birçok şeyde olduğu gibi unutulmaya başlamıştı. Gelecek adına güzel şeyler yapılacağı kaçınılmazdı.
Batı dünyası endişe ve kaygılıydı. Hatta saldırılarına başlamıştı. Fırsat buldukça saldırıyor, yenileri için de fırsat kolluyordu. Güçlü Türkiye onları ürkütüyor, rahatsız ediyor, kullanabilecekleri kitleyi ellerinden almış oluyordu. Planları hazırdı.
Doğu dünyasına gelince Türkiye onlar için son kale,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Allah'ın lütfettiği komutandı. Hangi ülkede sorun varsa parmağını kaldırması bile yetiyordu. Zira onlar ilk defa kendilerinden birisiyle karşılaşıyorlardı. Gittiği ülkede camileri ziyaret edebilen bir devlet başkanı görülmemişti. Yalnız bununla da kalmıyor Kur'an tilavet ediyor, şehrin en yoksul mahallelerinde başını okşayacak bir yetim arıyordu.
Onun gönlü hür, sesi gürdü. Sesi yalnız yüreksizlerin duyup anlayamayacağı kadar yürekten geliyordu. Her yüz yılda gönderilen bir Müceddid-i din gibi, o da yüzyılda bir gönderilen komutandı. Hep güzel insanlarla yanyana yazdılar ismini. Fatih gibi dediler, Abdulhamit gibi, Selahaddin Eyyübi gibi dediler?
Yavrusunun cansız bedenini kucağında taşıyan çaresiz kadının çaresi oydu. Hindli Müslümanın umuduydu. Mısırlı, Sudanlı, Arakanlı? Yeryüzünde mazlum mustazafların reisiydi. Ona baktıkça daha dik duruyorlar eğilmiyorlarladı. Eziyet gören Filistinli çocuğun Yahudi askerlere karşı dudaklarından dökülen ' Sizi Allaha söyleyeceğim' sözü onda cevap bulmuş dünyanın gözü önünde o yavrunun hakkını korkusuzca savunmuştu.
Yazacak söyleyecek öyle çok şey var ki;
Son genel seçimlerde oylarını ürettikleri bahanelerle vermeyen Müslümanlar size soruyorum!
Vermediğin oylarla ortaya çıkan sonuçlardan İngilizler Amerikalılar topyekün batılılar memnun. Sen de memnun musun? Onların şampanya patlatmalarına sebep oldun şimdi mutlu musun?
İsrail bayram sevincine boğuldu. Selahaddin-i Eyyübiden kurtulduk yolunu kestik diye naralar atıyor. Huzurlu musun?
Hariminin anahtarını siyasi parti anlayışından bile uzak sevdasız yarınsız karanlık kitlelere teslim ettin şimdi güvende misin?
Garip çaresiz Müslümanlar gözyaşı döküyor, nasıl dokundun onların gözyaşı pınarına nasıl ağlattın farkında mısın?
Akıl tutulması mı basiret ve feraset yoksunluğu mu neydi bu?
Biliyorsun ki bundan böyle mukaddeslerimize uzanan dilde elde senin de etkin olacaktır. Artık yalnız gendi günahınla değil onların da yaptığı günahlarla çoğalacaksın. Anlıyor musun?
Ders vermek için çıktığın yolda, ders alacak övündüğün günleri unutup, dövünmeye başlayacaksın.
Mazeretlerin mi daha önemliydi çıkan sonuç mu?
Kısacası bu sonuçları hangi mazeretle kapatacaksın? Bu sorumlulukla nasıl huzura çıkacaksın?
Allah'ım ben rahatım şu gerekçelerle oyumu vermedim diyebilecek misin? En iyisi değildi belki fakat iyisiydi? Birbirlerinin aynısı değil farklısıydı? Diğerlerine benzemiyorlardı?
Kısacası dur dediğinle, gel dediğin arasında dağlar kadar fark vardı. Ve bu dağlar kadar fark cımbızla toplanarak yükselmişti.
Hayır, hayır belki yüzlerce mazeretin olabilir fakat bu sonuç tamamını siler yok eder seni haksız kılar.
Yolcu kalabalık ve kervan ağır olunca yol ezilir? Fakat yoldan geri kalınmaz ki?
Olmakla olmamak arasındayız. Şimdi düşmanlık değil pişmanlık zamanı. Yoksa yoksa huzurdan kovulur, gariplerin dualarından uzaklaştırılır, çaresizlerin gözyaşları içerisinde boğulur, boğulursun.
Hatırlıyor musun Son Endülüs Hükümdarı Ebi Abdillah'a annesi ne demişti:
Ebu Abdullah'ın halini gören annesi emire Ayşe hatun ise tarihe damgasını vuracak, ibret olacak şu sözleri söyler oğluna: Ağla hain ağla. Uğrunda savaşmayıp, erler gibi koruyamadığın memleket için şimdi kadınlar gibi ağla..
Oylarını koruyamayanlar, emperyalist batıyla siyonist İsrail'in emellerine hizmet edenler, üzerlerine düşen vazifeyi yerine getiremeyenler, rehavete dalıp bu hep böyle devam eder havasına düşenler...şimdi ağlayın hemde çok ağlayın...Eğer vicdanlarınız varsa bu sizi gece gündüz rahat bırakmayacak ve hep ağlatacak...ve çok ağlayacaksınız.
Ne olursa olsun bu hükumet çaresizlerin gariplerin son kalesiydi...
Ey yolcu, uyan! Yoksa çıkarsın ki sabaha:
Bir kupkuru çöl var; ne ışık var, ne de vaha!
Mehmet Akif Ersoy
09.06.2015 09:00:35