Samsun Yazarlar Derneği Röportajlar serisi: Hazırlayan: Cemalettin Tutkun
HAFTANIN RÖPORTAJ KONUĞU:ÖĞRETMEN-YAZAR HANİFE UZUN
Afife Jale ve Selahattin Pınarın aşklarını ve sanatlarını kaleminden öğrendiğimiz, Şehit doktor Kamil Furtunu Ömrüne sığmayan cerrah romanı ile gelecek kuşaklara tanıtan, Öğretmen, şiirleri şarkılarda yaşayan, değerli yazar ve şair Hanife Uzun ile yaptığımız samimi sohbetimiz sizlerle.
ŞİİR YAZMAK İÇİN BAZEN, YOLDA GİDERKEN ÖNÜME KONAN KÜÇÜK BİR SERÇENİN ÜRKEK TAVIRLARIYLA KANAT ÇIRPARAK HAVALANMASI, BENİ HAREKETE GEÇİRİR. BAZEN DE KÜÇÜK BİR ÇOCUĞUN GÖZYAŞI, KALBİMİN DERİNLİKLERİNE DAMLAYARAK DUYGULARIMI HÜZÜNLÜ KIPIRTILARLA SÖZCÜKLERİN AHENGİYLE BULUŞTURUR VE KALEME DÖKMEME SEBEP OLUR.
Hanife Hanım,Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Röportajımıza başlarken öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Hanife Uzun kimdir?
1957 yılında Samsun İli Lâdik İlçesine bağlı Büyükkızoğlu köyünde doğdum ve ilkokulumu köyümde bitirdim. 1976 yılında Sinop Kız Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra yıllarca Anadolunun değişik yerlerindeki okullarında öğretmen olarak görev yaptım. Meslek hayatımı sürdürürken diğer yanda ön lisansımı da tamamlamıştım. Öğrencilik yıllarımda başlayan şiir ve hikâye yazma çalışmalarımı, (daha sonraları, roman ve güfte) emekliliğimin ilk aylarından itibaren yoğunlaştırarak sürdürdüm. Bu arada emekliliğimin İlk döneminde Samsunda yayın yapan Gündem, Denge ve Haber adlı gazetelerde köşe yazarlığı yaptığımı da belirtmeliyim.
Eserlerim (yayınlanmış oldukları tarihe göre)
- DÖRT MEVSİM EYLÜL ŞİMDİ
- AŞKIN ÖTEKİ YÜZÜ
- GÜLLERİN GÖLGESİNDE MAĞRUR MENEKŞE
- UDUMUN TELLERİNDE HEP O KADIN HIÇKIRIR
- BİTMEYEN ESARET
- ÖMRÜNE SIĞMAYAN CERRAH
- NİÇİN ARARSIN Kİ O VEFASIZI
- ÖLMEYE MAHKÛMUM SEVDA SUÇUNDAN.(ŞİİR)
- TÜRK KADINI VE SANAT ORATORYOSU.(İki kez sahnelendi)
Evliyim ve dört çocuk annesiyim.
TRT Repertuarında sözleri bana ait olan otuz beş şarkım bulunmaktadır. Samsunlu Sanatçılar Derneği, Samsun Yazarlar Derneği ve MESAMın üyesi bir sanatçı olarak şiir ve roman çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Daha önceki sohbetimizde bana: Ben köyümden ilkokuldan sonrasını okumak için çıkan ilk kız çocuğuyum, demiştiniz. Bu anınız bana çok anlamlı gelmişti. Kız çocuklarının eğitimini vurgulamak adına bu anınızı okurlarımıza anlatabilir misiniz?
O zamanlarda her yıl, Lâdik Akpınar Erkek Öğretmen Okulunda parasız yatılı okumak için köyümüzden erkek çocuklar sınava girer en azından birkaç tanesi kazanır,böylelikle eğitim hayatını sürdürme imkanını bulurdu. Kız öğrencilerin eğitim öğretim hayatları ilkokul diplomasıyla birlikte sona ererdi. Fakat çok idealist, Atatürk İlkeleri doğrultusunda hayat tarzını benimsemiş olan değerli ilk okul Öğretmenim Mehmet Boyar,başarılı bir öğrenci olmamın da umuduyla, bu geleneği bozabilmeyi göze almış olacak ki, sınavlara başvuru yapılacağı tarihlere rast gelen günlerin birinde bana, kızım sende erkek arkadaşların gibi öğretmen okulu imtihanlarına gireceksin. Dediğin de, şaşırıp kalmıştım bütün arkadaşlarım gibi. O konuşmasına devam etmişti. Erkek arkadaşların, Akpınar Öğretmen Okuluna, sen de Sinop Kız Öğretmen Okuluna girmek için. Git anneni çağır gel hadi. Heyecan ve sevinç içinde iki yıl öncesinde beş çocuğuyla dul kalan annemi çağırmak için koşarken, olmayacak bir hayâlin peşinde koşan yetim bir kız çocuğu olduğumun bilincindeydim ve umutsuzdum. Fakat öğretmenim, anneme bu fikri kabul etmesi için çok dil dökmüştü ve amacına ulaşmıştı. Annemin verdiği bu kararın duyulmasının ardından köylü kadınlarımız tarafından eleştirildiğini hatta bana şaka yollu takılarak, Kız sen, muallim mi olacaksın şimdi? Amanın, senin çalımından geçilmez şimdiden sonra! gibi, benzeri sözleriyle gülüşmelerinden alındığımı ve utandığımı hatırlıyorum.
Bütün bunlara aldırmayan öğretmenim, İlçedeki nüfus Memurluğundan Nüfus Cüzdanımı çıkarttırmış, başvuru belgelerimi hazırlamış. İlçedeki fotoğrafçıya kız çocuğu olarak gitmemin köylüler tarafından iyi karşılanmayacağının da hesabını yaparak resmimi çektirmek için onu, köydeki okulumuza getirmişti.
Babam olmadığı için, benim geleceğim konusunda karar vermek telaşına düşen erkek komşumuz ile halamın kocası, yanlarına köyün imamını da alarak okuldan evine dönmekte olan öğretmenimin yolunu kesmişler. Bir kız çocuğu olarak o imtihanlara gidip okursam, namussuz ve yollu bir kadın olabileceğimi, okuldaki diğer kız öğrencilere de yol açacağımı düşündüklerini belirtmişler. Kız çocukları okumaz geleneğine bağlı kalıp bu işten vazgeçmesini istemişler. Öğretmenim de kabul etmeyince üstüne yürüyüp tartaklamışlar. Ben bu olayı iki yıl sonra yaz tatilinde komşu kadınlarımızla sohbetim sırasında öğrenmiştim. Demek ki,bunları yaşamasına rağmen benim işlemlerimi tamamlamış ardından da, Sinoptaki o imtihana götürmüş ve kazanmama vesile olmuştu. Şimdi o güzel insanı rahmet ve hürmetle bir kez daha anmaktan mutluluk duyduğumu belirtmek isterim.
Yazmaya nasıl başladınız? Sizi kimler teşvik etti, nelerden esinlenirsiniz, ne zamandan beri yazıyorsunuz?
Bu soruya kesin bir tarih veremeyeceğim galiba. Öğretmen Okulu birinci veya ikinci sınıfta sınıfımızın duvarına arkası yarın başlığı altında küçük, yarım hikâyeler yazar,devamını ertesi gün tamamlar ve asardım. Sınıf arkadaşlarımın ve özellikle sınıf öğretmenimizin beğeniyle okuduklarına şahit olduğumda güç alır yeni konulara yönelirdim. Ayrıca sınıfımızda gelişen ilginç olayları esprili bir dille şiirleştirirdim. Okulumuzda Cumhuriyetimizin 50. Yılını kutlama kapsamında,açılan kompozisyon ve şiir yarışmasında iki dalda da birincilik aldığımda beşinci sınıftaydım.
Beni yazmaya kimlerin teşvik ettiğini düşündüğüm de aklıma ilk gelen Türkçe Öğretmenimiz Yıldız Yoradır. Fakat birinci sınıftan başlayarak dört yıl boyunca sınıf öğretmenliğimizi yapan İngilizce öğretmenimiz Havva Bircanın da payını küçümseyemem.
Şiir yazmak için bazen, yolda giderken önüme konan küçük bir serçenin ürkek tavırlarıyla kanat çırparak havalanması, beni harekete geçirir. Bazen de küçük bir çocuğun gözyaşı, kalbimin derinliklerine damlayarak duygularımı hüzünlü kıpırtılarla sözcüklerin ahengiyle buluşturup kaleme dökmememe sebep olur. Gençlik yıllarında daha çok aşk üzerine yazmışımdır ben de diğer şairler gibi. Yaşanmışlıklarımız arttıkça şiirlerimiz de o konular üzerinde yoğunlaşıyor düşüncesindeyim.
Roman söz konusu olduğunda; Herhangi bir olayın ya da insanın beni etkileyerek kalbimde, duygu dünyamda ve beynimde izler bırakması gerekir. İç sesimin, haydi yaz bunu,yazmazsan hiç huzur bulmayacak, rahat etmeyeceksin, dürtüsüyle, uykularımı kaçırmaya başladığında kaleme sarıldığımı söyleyebilirim.
Fakat şunu kesin olarak belirtmeliyim ki, yayınladığım romanlarımın çoğunda okumak ve kendini ifade etmek üzere yola düşen kadınlarımızın hayat mücadelelerini konu edinmişimdir.
Ne zamandan beri yazıyorum? Öğrencilik ve öğretmenliğimin ilk yıllarında yazdığım ufak tefek küçük hikâyeleri ve şiirleri saymazsam, ilk romanımı 2009 da yayınladım. O tarihten beri de yazmaya devam ediyorum.
Roman ve şiir dallarında eserler verdiniz. Kaleme aldığınız romanlar için soruyorum bir roman nasıl yazılır,romanlarınızın konularını seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Aslında bu sorunun cevabının bir bölümünü bir önceki soruya verdiğim cevabımda bulabilirsiniz. Şunu da ekleyebilirim. Duyduğum ya da gördüğüm bir olay, içimde derinleştiğin de onu sözcüklerle ifade etmek için harekete geçerim. Yani karar verme aşamasında bir taraftan da bu romanda neyi, hangi düşünceyi vurgulayacağımı ve öne çıkaracağımı da planlamış olurum. Kafamda romanın şemasını çizdikten sonra yazma aşamasına geçerim.
İlk kadın tiyatrocumuz Afife Jalenin hayat hikâyesinin kurgulandığı UDUMUN TELLERİNDE HEP O KADIN HIÇKIRIR isimli eserinizde, bir aşk hikâyesi ve bir sanatçının yaşamından izler var. Bu eseriniz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Günümüzde bile sanatın, sanatçının varlığı ve topluma etkisinin tartışıldığını düşünürsek, bin dokuz yüzlü yılların başında, bir Türk ve Müslüman olan kızın Tiyatro sanatçısı olabilmek için yaşamış olduğu içler acısı dramı ve cesareti beni derinden etkilemiştir. Üstelik yaptığım araştırmalarda, ilgi duymuş olduğum Türk Sanat Musikisinin en kıymetli bestekârlarından olan Selahattin Pınarla yollarının kesiştiğini öğrenmiştim. İkisinin de Sanatçı olmak adına İstanbulun kalburüstü ailelerinin çocukları olarak yaşam tarzlarından ve konforlarından nasıl vazgeçtiklerini, aşklarını ve sanatlarını özgürce yaşayabilme çabası içinde türlü engellerle karşılaştıklarını anlatmak için onları yazmaya başladım. Sanatlarında rol model olan bu iki sanatçının ölümsüz olmalarına küçük bir katkıda bulunabildiğimi düşünüyorum bu romanı yazarak.
ÖMRÜNE SIĞMAYAN CERRAH isimli eserinizde ise bir doktorun yaşamını anlatmıştınız. Bu eser nasıl hayat buldu, anlatabilir misiniz?
Bir sabah gazeteyi açtığımda Samsun göğüs hastanesi doktorlarından Kamil Furtunun bir katil tarafından kurşunlanarak öldürüldüğü haberini okudum. Kendisini şahsen tanımasam da üzüldüğümü ve olayın korkunçluğu karşısında etkilendiğimi hatırlıyorum. Fakat iki gün sonrasında, mahalledeki bir terzi dükkânında tesadüfen içinde bulunduğum sohbetin konusu olduğunda iyice etkilendiğimi söyleyebilirim. Çünkü terzi kadın, onun idealist ve aynı zamanda da hümanist,yardımsever, üstün özelliklere sahip bir cerrah olduğunu anlatmıştı. Hemen ertesi gün ise, bindiğim metrobüste rastladığım halktan iki kişinin kendi aralarındaki konuşmalarına şahit oldum. Onlar da, hastalıkları sebebiyle kendisini tanıdıklarını, şimdiye kadar böylesine naif ve yardımsever, başarılı bir doktora rastlamamış olduklarını, katledilmesine çok üzüldüklerini, bu yüzden onun için düzenlenen protesto yürüyüşüne katılacaklarını söylüyorlardı. Dikkatimi çektiklerini belirterek onlara birkaç soru yönelttim ve olay hakkında biraz daha bilgilendim. Halkın sevgilisi olmuş olan bu doktorun yaşam hikâyesini yazmaya karar vermiştim. Bu konuda çalışmaya başladım. Altı ay boyunca, Kamil Furtunun eşi, annesi, kardeşleri, doktor arkadaşları ve hemşirelerle, sağlık çalışanları, yazlık komşularıyla görüşüp bilgi topladım. Böylece, Samsun gençliğine, seçkin ve üstün özelliklere sahip bir cerrahın nasıl da bir ihmal sonucunda cinayete kurban gittiğini anlatan romanımı armağan ederek, onu örnek almalarını vurgulamak istedim.
Daha önce benim görev yaptığım okula gelerek öğrencilerimle bir söyleşi gerçekleştirmiştiniz. Orada bize şarkı da okumuştunuz. Güzel bir sesiniz var. Bu yönünüzden, bestelenmiş eserlerinizden,sanatçı yönünüzden de bahsedebilir misiniz?
Söyleşi yaptığım okullardaki gençlerimize, onları sıkmamak ve sanata dikkatlerini biraz olsun çekebilmek, söyleşinin durağanlığına hareket getirip renklendirmek amacıyla zaman zaman kendi şiirlerimden ve sözü müziği bana ait olan şarkılarımdan okuyorum. Kibarlık edip sesimin güzel olduğunu söylemişsiniz ama gerçek değil tabii ki. Özellikle beş yıl öncesinde geçirdiğim troit bezi ameliyatımdan sonra konuşma sesimin bile yetersiz ve boğuk olduğu düşüncesindeyim. Yıllardır, Samsun Büyükşehir Belediyesi TSM Konservatuar öğrencisi olmam sebebiyle güzel sesli sanatçı arkadaşlarıma haksızlık yapmış olduğumun bilincini taşıdığımı belirtmeden edemiyorum. Buna rağmen şarkı ve şiir okuma isteğimin, biraz da şair yanımın ve güfte yazarlığımın da ortaya çıkmasından dolayı duyacağım memnuniyet hissimden kaynaklandığını sanıyorum.
2011 yılı İstanbul Kadıköy Belediyesinin TSM dalında açmış olduğu beste yarışmasında sözleri bana ait olan şarkı birincilik almıştır. Zaman zaman TRT repertuarında güftesi bana ait olan şarkıların bazıları ses sanatçıları tarafından okunmaktadır.
Yazmak sizin için hayat boyu devam edecek bir süreç midir? Geriye dönüp baktığınızda mutluluk duyuyor musunuz? Eminim bu eserleri meydana getirdiğiniz için gurur duyuyorsunuzdur?
Evet, bu duyguyu hissettiğim zamanlar oluyor tabii ki! Herhangi bir yerde okurlarımdan biriyle karşılaştığım zaman okudukları kitaplarım hakkında olumlu eleştiriler aldığımda mutluluk duyuyorum. Düşünsenize, okurunuz aylar boyunca yazmış olduğunuz bir romanı okumakla yarattığınız yeni ve gizemli dünyanın keşfine çıkarak değişik duygularla dolup taşıyor. Böyle bir güzelliğe sebep olmak ben de hoş bir duygu yaratıyor.
Yazdığım her romanın ardından, sanki bir daha hiç yazamayacakmışım duygusuna kapılıyor,hayıflanıyorum. Fakat bir şekilde etkilendiğim bir konuyu keşfettiğimde bu duygumdan sıyrılıyor, yeni baştan yazabilmenin heyecanına kapılarak kalemime sarılıyorum.
Şu anda yazdığınız, üzerinde çalıştığınız bir kitap var mı?
Evet, tamamlamaya çalıştığım bir roman var. Önümüzdeki aylarda bitirmeyi tasarlıyorum. Bir sanatçıya çocukluk yıllarında âşık olan bir kızın, ömrü boyunca ona kavuşabilmek için yaşadığı heyecan ve çabasını, gün be gün kaybolan inançlarını konu ediniyor.
Son olarak yazar olmak isteyenlere önerileriniz nedir?
Öncelikle çok okumaları ve birikim yapmış olmaları gerekir. Bunun yanında iyi bir gözlemci olmanın yazarlığa giden yolda ilk adım olduğunun bilincine varmış olmalarını belirtirim.
Size ve okuyucularıma en içten duygularımla sağlık ve mutluluklar dileyerek teşekkür ediyorum.
PEKİ UNUTACAĞIM
Ayrılıktan bahsedip, çok özür diliyorsun
Anladım,ellerini son defa tutacağım
Yorma artık kendini, dert etmem biliyorsun
Unut beni diyorsun, peki, unutacağım
Âhımı,feryâdımı, göklere salacağım
Sabahsız bir gecenin koynuna dalacağım
Sanma,gölgen olurum uzakta kalacağım
Unut beni diyorsun, peki unutacağım
Ayrılığın zehrini, içsem de tek başıma
Ne olur gitme hemen, otur şöyle karşıma
Bir vedâ busesiyle dokunup gözyaşıma
Unut beni diyorsun, peki unutacağım
Sana koşan gönlüme zincirler vuracağım
Seninle,ne bir dünya, ne de düş kuracağım
Hasretinden ölsem de sözümde duracağım
Unut beni diyorsun, peki unutacağım
Bu aşkın kitabını yeniden yazacağım
Bütün hayallerime bir mezar kazacağım
Kader atmış düğümü, ben nasıl çözeceğim
Unut beni diyorsun, peki unutacağım
Olur ya! Yıllar sonra bir gün karşılaşırsak
Bir an için olsa da bana sevgi ile bak
Maziyi takvimlerden sorsam da yaprak yaprak
Unut beni diyorsun, peki unutacağım.
Hanife UZUN
19.02.2021 21:13:00