Ve ilk defa gökyüzünün başka rengi olduğunu, suyun insanı boğup ateşin yaktığını, taşın bu kadar sert olduğunu insan o acıyı yaşayınca anlıyormuş meğer.
Sizin hiç anneniz öldü mü?
Ya babanız?
Kardeşiniz?
Candan öte sevdiklerinizden birisi
İşte o zaman anlıyor insan ölümün ne demek olduğunu.
Canınızdan can kopuyor.
Ellerinizle toprağa koyuyorsunuz.
İlk defa toprağın sıcaklığını hissediyorsunuz.
Ve üzerine atılan toprak altında onunla birlikte kalmak istiyorsunuz.
İşte o an toprak size sizi saran bir yorgan gibi geliyor.
İlk defa ölümden korkmuyorsunuz.
"Başkaları çektiği sürece acı hep hafiftir" derler.
O acıyı siz çektiğinizde farkına varıyorsunuz.
Dünya ikiye bölünüyor.
Beden parça parça oluyor.
O acıyı yaşayan insan acizliği yalnızlığı işte o an anlıyor.
Dünyanın boşluğunun ve insanın o ana kadar sarhoşluğunun farkına varıyor.
Değmezmiş hiçbir şeye değmezmiş dünya diyorsunuz.
Hiçbir şairin, hiçbir ağıtın sözlerinin bu kadar etkili olmadığını anlıyorsunuz.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış
Diyor ya şair.
Ve ilk defa gökyüzünün başka rengi olduğunu, suyun insanı boğup ateşin yaktığını, taşın bu kadar sert olduğunu insan o acıyı yaşayınca anlıyormuş meğer.
Ah ölüm ah.
Dönüşü olmayan ayrılıkların treni.
Sanki hiç gidenlerle yaşamamış gibi veda etmek ne acı.
Öldüğüm vakit gelip kabrimi öpeceğine hayattayım gel şimdi yüzümü öp der Mevlana.
Keşke sevdiklerimizin kıymetlerini bileydik.
Tehir etmek için yarın çok uzak.
Bugün erken değil.
Dokunmak için fırsatın var.
Dokun.
Yoksa Yoksa toprağına dokunmak için uzanır ellerin.
Ah ölüm ah.
Dönüşü olmayan ayrılıkların treni.
Trenlerin tehirli gelmesine alışkınız.
Alışkın olmasına da
Bazen vaktinden çok erken geliyor ya
İşte o yakıyor yüreğimizi.
O yakıyor.
Ona yanıyoruz.
Tek tesellimiz: 'İnnalillahi ve innaileyhiraciün'
Allah'tan geldik ve yine O'na gideceğiz.
Sabır ver Allah'ım sabır.
Ya sabır.