12 Eylül 1980 katliamı
Ahmet SEVEN
Samsun Yazarlar Derneği Başkanı
12 Eylül 1980...
O zamanlar 16-17 yaşlarındaydım.
Samsun Cumhuriyet Meydanında yapılan Mitingleri kaçırmadan izlemeye çalışırdım.
Hangi siyasi ne konuşur, nasıl konuşur bilirdim
Mutlaka bir günlük gazete alırdım.
Kitap okur yaşananları yorumlamaya çalışırdık.
Sağ sol üzerine kurulmuş bir kargaşa her geçen gün daha da tetikleniyordu.
Evler kahveler taranıyordu.
Mahalle aralarında sokak catışmaları dinmek bilmiyordu.
Okula gitmekte zordu eve dönmekte.
O zamanlar Anadolu'nun geçimini ziraatla sağlamaya çalışan yoksul aileleri çocuklarını şehirde kiraladıkları bir iki odalı virane evlerde okutmak zorundaydılar.
Onlarında bu durum karşısında tedirgin ve uykusuz kaldıkları bilmek zor değildi.
Siyasiler birbirlerine savaş açmışcasına saldırıyor, kavgasız gün geçirmiyorlardı.
İşin değişik boyutlarını bir tık ötede bulabileceğiniz vesikalara bırakıyorum.
Bu işte kirli tezgahların kurulduğu, karanlık oyunların oynandığı belliydi.
Eğer istense Devlet millet el ele olabilir, kavgalar önlenebilirdi.
Öyle olmadı.
Vatandaşa ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlardı.
Her adımda darbeye haklılık kazandırırcasına yanlış adımlar atılmaya devam edildi.
Birileri düğmeye basmış kararını vermişti.
Darbe yapılacaktı.
Hem de yeter artık diyen vatandaşında onayının alınabileceği bir darbeydi bu.
Zira güvenlik diye bir şey kalmamış, grevler ekonomimizi iyice çökertmişti.
Suikastlar cinayetler...Nedense tamamına yakını faili meçhuldü.
İnatla olaylar tırmandırılıyor, darbeye giden yolu açmaya çalışmak için özel gayret gösteriyorlardı.
Israrla üzerinde durduğum bir nokta var. Ben şahsen inanıyordum ki bu olaylar darbe yapılmadan da önlenebilirdi. Hem de darbenin verdiği zararın belki binde biri biri verilmeden yapılabilirdi...
Yapılmadı.
Nihayet 12 Eylül 1980 Bir Cuma sabahı gözlerimizi açtığımızda her sokak başını tutan askerlerle karşılaştık.
Daha bir gün önce bu kavgalar dinmez denilen bir ülkeden bir anda öyle sessizlik hakim olmuştu ki...
Bu sessizlik darbe haksızlığını açıkça ele veriyordu.
Tabi daha sonra kuzuların sessizliği yerini baskınlara, toplamalara tutuklanmalara bıraktı.
Onbinlerce vatan evladı kışlalarda toplandı.
İşkence, eziyet, açlık, susuzluk...
Çoğu evine dönemedi. Dönenlerse çok fazla yaşamadı. Yaşayanlar hastalıkların pençesinde boğuşup durdu.
Eğitim aksadı. Ekonomi dibe vurdu. Vatandaş korkudan sustu.
Kimliğini kişiliğini sorgulamaya başladı.
Kısacası bu darbe bir milleti topyekün uçurumun kenarına getirip yardan da serden de geçirilimesiydi.
Söylenecek yazılacak konuşulacak öyle çok şey var ki...
Kim yaptı diyerek bir iki kişiye mal etmek gerçeği yansıtmaz.
Bu bir devletler oyunudur. Ancak o devletler de içeriden örgütlenirler.
Önemli olan milletçe bu oyuna gelmemektir.
Bunun önemli ayağı ise milletin el ele kardeşçe kalleşlere karşı duruşudur.
15 Temmuz ruhu bunun en güzel yansımasıdır. Ki, 15 Temmuzda darbeye kalkışmasına karşı dik duran karşılığını canlarıyla ödemeye çalışanlar bir kez daha takdir minnet ve şükrana layıktır.
12 Eylül'ü bir iki maddeyle haklı darbe olarak görenlere binlerce maddeyle haksız darbe olduğunu bırakın mekteplisi alaylısı bile ispat eder. Kolaycılıklarını altüst edip kaçamayacakları cevapları suratlarına yapıştırır.
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Bu darbeye sebep olanların çoğu bugün toprak altında. Dünyada veremedikleri hesabı orada da veremeyeceklerini biliyorum.
O darbenin mezalimini unutmayacağız. Unutturmayacağız. Yapılanları bin kahır ve lanetle anacağız.
Din, vatan, millet, bayrak sevdasıyla doğup büyüyen bu yolda şehit olanları bu vesileyle bir kez daha rahmet ve şükranla anıyorum.