• İHSANBAŞKAN

HAFTANIN RÖPORTAJ KONUĞU: ARŞ.YAZAR AHMET SEVEN

RÖPORTAJ Haber Girişi : 23 Ocak 2021 00:06
HAFTANIN RÖPORTAJ KONUĞU: ARŞ.YAZAR AHMET SEVEN
Samsun Yazarlar Derneği Başkanı değerli Araştırmacı Yazar Ahmet Seven ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Buram buram nostalji, kitap, spor, Samsun kokan söyleşi havasında bir sohbetti. Samsunlu yazarlarımız ile röportajlarımıza devam edeceğiz. Sams

SAMSUN YAZARLAR DERNEĞİ KÜLTÜR ÇALIŞMALARI:

Samsun Yazarlar Derneği Başkanı değerli Araştırmacı Yazar Ahmet Seven ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Buram buram nostalji, kitap, spor, Samsun kokan söyleşi havasında bir sohbetti. Samsunlu yazarlarımız ile röportajlarımıza devam edeceğiz. Samsunumuzun gizli kalmış değerlerini sizlere tanıtmaya niyetlendik. Samsun tarihiyle, kültürüyle güzide bir şehrimiz ve elbette bu şehrin yazarlarının sizlere söyleyecekleri var dedik ve sonrasında Araştırmacı Yazar Ahmet Seven ile röportaj serimize başladık. Keyifli okumalar dilerim.


Eğitimci-Yazar Celalettin TUTKUN


1-Ahmet Bey röportajımıza başlarken, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Ahmet Seven kimdir?


1966 yılında Samsun Kavak İlçesi/ Göçebe Köyünde doğdum. İlk Orta ve lise tahsilimi Samsunda tamamladım.  AÖF "Halkla İlişkiler" Bölümünden mezun oldum. Uluslararası İlişkiler okudum. Basında ilk yazım 1984 yılında "Yeni Devir" Gazetesinde 'Bekleyiş' başlığıyla çıktı.


     Daha sonra birçok dergi ve gazetede şiir, makale, deneme ve köşe yazılarım yayınlandı. 1989-1993 yılları arasında "19 Mayıs Haber" gazetesini neşrettim.  Samsunda yayın yapan Yerel Kanal S Televizyonunda yayınlanan “Yel Değirmeni" isimli TV.  Kültür, sanat ve edebiyat içerikli Programın yapım ve sunuculuğunu yaptım.


     Memuriyet hayatımdan 2016 yılında emekliye ayrıldım. Kurucusu olduğum (2005) "Samsun Yazarlar Derneği" (SAY-DER)'in Başkanlığını yapmaktayım. Türk Güreşinin Sembolü Yaşar Doğu’nun örnek ahlakı ve hayatı konulu konferanslar veriyorum.


     Bugüne kadar yayınladığım eserlerime gelince: 

1- Söz Açılınca. Sönmez Matbaa ve Yayınevi- Samsun l994

2- Meşhur Sözler Antolojisi- Seha Neşriyat-İstanbul l996

3- Tarihin Anlattıkları- Suffe Yayınları İstanbul l997

4- Altın Sözler-Samsun 1997

5- Edebiyat Dünyamızdan Seçme Şiirler- Samsun 1999

6- Sözün Özü. Pınar Gazetecilik ve Yayıncılık l999

7- Altın sözler (2)

8- Dünden bugüne iz bırakan Altın Sözler Etüt Yayınları 2016

9- Türk Güreşinin Sembol İsmi YAŞAR DOĞU - 2016 Ankara-1.2.3.4.5. 6. Baskı

10-Milli Mücadele Kahramanı Dağköylü Fatma Çavuş 2017 Samsun

11-Tarihten Bir Demet 2017 Samsun

12-Türk Büyüğü Cihan Pehlivan Yaşar Doğu 2017 Samsun

13-Milli Mücadelenin Kadın Kahramanları

14-Gençlere Tavsiyeler

15-Çocuklara Öyküler

16-Çocuklara Masallar

 

Ben daha çok biyografik eserlerimle öne çıktım. Buna da hak veriyorum.

 

2- Biz sizi Yaşar Doğu ve Dağ köylü Fatma Çavuş kitapları ile tanıyoruz. İsterseniz Yaşar Doğu ile başlayalım. Türk sporunun efsane güreşçilerinden, Samsunlu Yaşar Doğu’nun yaşamından izler taşıyan bir kitap yayımladınız. Ciddi anlamda araştırma gerektiren ve hacimli bir kitap var karşımızda. Bu kitap nasıl oluştu, Yaşar Doğu kitabınızın öyküsü nedir?


Yaşar Doğu sporculuğu ile birlikte kahramanlaşan bir şahsiyet. Onun döneminde Dünya aynı yüzyıl içerisinde iki büyük harp yaşamış, birçok ülke ekonomik yönden bunalımlara sürüklenmişti. Doğu Bloku ülkeleri sancı içerisindeydi. Yoksulluk ciddi boyutlara ulaşmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Kurtuluş Savaşından yeni çıkmış, toparlanma süreci yaşıyordu. Anadolu insanı tarihin bu zorlu günlerinde yanık yüreğine su serpecek, kendisine moral verecek bir yiğit arıyordu.  Bu yiğit aynı zamanda uyuyan devi yeniden uyandırabilmeliydi.

 

      Hakikat şu ki; Kahramanlar zor zamanlarda ortaya çıkıyordu. İşte böyle bir zamanda Yaşar Doğu isminde bir Anadolu yiğidi çayırlardan fırlayıp milletlerarası minderlere uzanıyor, Milletine yüz görümlüğü gibi şampiyonluklar hediye ediyordu. Bayrağımız göndere çekilirken, ulusların gözleri ona takılıyor, defalarca dinlemek zorunda kaldıkları İstiklal Marşımız hafızalarına yerleşiyordu. İşte bu beklenen kahraman Yaşar Doğuydu.


Çileli Anadolu halkı elinden geldiğince bu şampiyonu takip ediyor, ona bir kahraman gibi methiyeler yağdırıyor, zaferden dönen orduyu hümayunu karşılar gibi güreş kafilesini karşılıyor, şampiyonları birer kahraman olarak bağırlarına basıyorlardı.  


     Kabına sığmayan bu Anadolu yiğidi, milletlerarası gövde gösterilerine dönen müsabakalarda önüne kim gelirse gelsin birkaç dakika içerisinde sırtını minderlere yapıştırarak tuş ediyor, hem Batı’da hem de Doğu’da ‘Türk gibi kuvvetli” sözünü zirveye taşıyordu. Onun şampiyonluk kazandığını duyan çiftçi ertesi gün tarlasına kazmasını daha bir iştiyakla vuruyor, esnaf dükkânını heyecanla açıyor, işçi-memur görevine aşkla sarılıyordu. Yediden yetmişe herkes ümitsizlik perdesini yırtıyor, ‘Yenilmek ve yılmak’ kelimelerini lügatlerinden çıkarıp atıyor, işte biz buyuz diyorlardı. Onu analar çocuklarına ninniyle, babalar da övgüyle anlatıyordu.

     Yeni doğan çocuklarına Yaşar ismini vererek hem bu yiğidi örnek almalarını, hem de zaferlerin unutulmamasını sağlıyorlardı. Okullara, spor salonlarına, üniversitelere, mahalle, cadde ve sokaklara, turnuvalara adının verilmesi belki de bu yüzdendi. O günden bugüne hiç bir sporcuya böyle bir sevgi nasip olmamış, böylesine içten sahip çıkılmamıştı. Halk onu aileden biri olarak görüyor, kişiliği, yaşantısı, güzel ahlakı, milli-manevi şuur ve duruşuyla evlerinin en güzel köşesine yakıştırıyorlardı.  

Dikkat edilirse o bir sporcudan çok öte bir şahsiyetti. Örnek ahlakı, mücadelesi, başarıları, yetiştirdiği şampiyonlar ve vatanına düşkünlüğü ile gençliğimize aranılan rol modeldi. Bir anlamda yeni bir kandı. Elbette örnek alınıyordu.  İmkânsızlıklardan imkân çıkarmasını bilip, hayatını milletinin yarınlarına vakfetmiş, vatan-millet ve bayrak sevdalısı bu spor dehasından alınacak dersler vardır.


Günümüzde hayali kahramanlar üretip onları genç nesillere örnek olarak sunmaya çalışanlar karşısında Yaşar Doğu gibi gerçek bir kahramanın hayatından istifade edilmesinin gerekliliğine inandım. 


Bu hususta benim de bir katkım olmalıydı. Bunu düşünerek çalışmalarımı sürdürdüm. Kitaba da bu yönlerini yansıtmaya çalıştım.


Kitabı kronolojik sıraya dikkat ederek hazırladım. Bu arada ailesi, talebeleri tanıyanları, güreş tarihimize etkileri hakkında yazılanlara yer verdim. Alanında otorite isimlerin düşüncelerinden de aldığım cesaretle söylüyorum. Bu sahada yazılmış ciddi bir eser ortaya çıktığına inanıyorum. Gençliğin el kitabı olması yönünde gayret gösterdim. Süreç böyle başladı diyebilirim.

 

3-Biyografik bir diğer eserinizde Samsun’un Kurtuluş Savaşı Kahramanı Dağ köylü Fatma Çavuş, onun da kitabını yazdınız. Bir değeri bizlere tanıttınız. Dağköylü Fatma Çavuşu ve eserinizi anlatabilir misiniz? Bu eser nasıl ortaya çıktı?


Kurtuluş Savaşı günlerinde erkeklerin cepheye gitmelerinden dolayı köylerde özellikle kadınlar onların görevini devraldı. Yaşlılara onlar bakıyor, hayvanlarla ilgileniyor, çocuk yetiştiriyor, bağ bahçe işlerini onlar yürütüyordu. Anadolu’daki yoksulluk ciddi boyutlara çıkmıştı. Kadınlar cephede savaşan askerlerimize karşı da görevlerini yerine getiriyor, onlara imkânları ölçüsünde fanila dikiyor çorap örüyorlardı. Hatta birçoğu bizzat geri hizmetlerde görev almış bulunuyordu. Bu arada çeteler çoğalmış köylere baskın düzenliyordu. Bu baskınlarda köylerini savunmak çetelere karşı koymak kadınlara kalıyordu. Baskınlarda köyler ateşe veriliyor yağmalanıyordu. Bunlardan birisi de kitabını kaleme aldığım Dağköylü Fatma Çavuşun hikâyesiydi. Bu Anadolu kadınının kocası seferberliğe gidip bir daha geri dönmemiş. Bölgede bulunan tek Türk Köyü olan Dağköye yapılan Rum ve Ermeni çetelerine karşı bizzat mücadele vermiştir. Çevresini örgütlemiş, onların da karşı koymalarını sağlamıştır. Hatta parola taktiğini dahi hem öğretip hem de uygulamıştır. Ben bunları bizzat onu görüp tanıyan ve aynı köyde yaşayanların dilinden dinledim. Köy mezarlığında bulunan kabrini birlikte bularak yaptırmak nasip oldu. Bu çalışmaları yaparken Anadolu’nun özgürlüğüne kavuşmasının ardındaki yegâne sebeplerden birisinin de kadınlar olduğuna inandım. Eğer onların fedakârca mücadelesi olmasaydı hürriyete hasret kalırdık. Bu gerçeklerden yola çıkarak Fatma Çavuşun kitabını yazmaya karar verdim. Yaşayan tanıklardan dinlediklerimi tarih ile harmanlayarak elimizdeki bu kitap ortaya çıktı. Bu vatan için bu millet için canlarını feda eden kahramanlarımızı unutmamak ve unutturmamak boynumuzun borcudur. Yazmasaydım vebal altında kalırdım.

 

4-Uzun süredir Samsun Yazarlar Derneğinin başkanlığını yürütüyorsunuz. Derneğin çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz?


Derneğimiz Yazar ve şairlerimizi bir çatı altında toplamak onların maddi ve manevi sorunlarıyla ilgilenmek, sosyal ve kültürel alanda yardımcı olmak maksadıyla hareket etmektedir. Yazar ve şairler bir şehrin birikim ve tecrübeleridir. Onlardan istifade etmenin gereğine inanıyorum. Derneğimizin de bu anlamda ciddi bir görevi yerine getirdiğine inanıyorum. Kuruluş tarihimiz olan 2005 yılından bugüne şartlar elverdiğince elbirlik hareket ederek şehrimizin kültür ve sanat hayatına da katkıda bulunmaya çalıştık. Kitap fuarları, şiir okuma günleri, konferanslar, okuryazar buluşmaları, söyleşiler… Çalışmalarımız arasında yer almaktadır.


5-Samsunda kültürün ve sanatın ne kadar yer tuttuğu hakkında neler söylenebilir?


Samsun çok sayıda illerden göç aldığı için doğal olarak kültürel farklılıklar gösteren bir şehir.  Biliyorsunuz Samsun çeşitli kültürlerin bir arada yaşanabildiğini gösteren şehirlerden birisidir. Böyle olunca Samsunda belli bir kültür öne çıkmıyor. Yani Samsuna has diyemiyor bunda zorlanıyorsunuz. Sanatta da böyle.  Hâlbuki İç Anadolu’da durum daha farklı. Kültürde birlik var. Bu anlamda zorlanıyoruz diyebilirim. Bunu ifade etmede, anlatabilme ve anlaşılmada zorluk duyuyoruz.  Şehrin kendine ait ortak bir kültürü oluşması gerek. Tabi buna bağlı olarak sanatı da. Bu anlamda ortak bir kültür oluşturmak adına kenetlenmeye ve bilinçlenmeye ihtiyaç vardır.


6-Okumak gerekli diyoruz ama pek de okumuyoruz toplum olarak. Nasıl okuyan bir topluluk olacağız?


Okumaya teşvik edenler de okumalı. Sözde ve gösterişte kalmamalı. Başkalarının gözünde okuyor gibi görünmek yerine kendi özünde okumalı. Yemek içmek gibi ihtiyaçtan görülmeli. Ciddi anlamda teşvikler getirilmelidir.  Bu arada bir şey daha var. Oku demekle iş bitmiyor. Neyi okumalı nasıl okumalı burası da önemlidir. Hiçbir hekim yemek ye ne yersen ye demiyor. Rastgele yenildiği takdirde hastalıkların artacağı biliniyor. Okuma da böyledir. Kişiler ne yiyeceğini bildikleri kadar neyi okuyacaklarını da bilmelidirler.


7-Yazmak isteyen gençlerimiz var, ancak nasıl başlayacaklarını bilmiyorlar. Genç yazarlar için tavsiyeleriniz var mı?


Yazmaya istekli yazarlarımız için tavsiyemiz önce okumaları olacaktır. Bir kitap yazabilmek için bir kitaplık okuyun derler.  Yalnız kitap değil, hayatı da okumak gerek. Bilgi, mantık, tasvir, tahlil, usul, üslup, konu… Yalnız kalem kâğıtla başlanmamalı. Sonra tecrübelerden faydalanmaya çalışmalılar. Yazarı yaşatan üslubudur. Kendine özgün bir çizgi elde etmeye çalışmalıdır. Tabi yazar deyince kendi arasında birkaç bölüme ayrılıyor. Her kitap yazan yazar olmuyor. Sizin bilginiz kurgunuz üslubunuz… Sizi ele veriyor. Ya değeri alıp götürüyor ya da değer kazandırıyor. Yukarıda saydıklarım yazarın sermayesidir. Kitap bastırmak için gerekli sermaye bulunur, ben yazabilmek için gerekli olandan söz ediyorum. 


8-Nasıl yazarsınız, nelerden etkilenirsiniz? Hangi ortamlarda yazmayı tercih ediyorsunuz?


Yazar için yazmak bir ihtiyaçtır. O gerektiği zaman sizi zorlar, rahat bırakmaz. Bunu ben kar veya yağmur toplayan bulutlara benzetiyorum.  Toplar ve vakti gelince imbikten süzülürcesine akar, yağar. Yazı yazabilmek için elbette ona uygun bir mekânı atmosferi bulmalısınız. Yazar hisseden kişidir. Hissettiklerini başkalarının yerine de yaşar ve satırlara döker. 


9-Gelecek yıllar ile ilgili projelerinizden söz edebilir misiniz?  Yazmak, üretmek sizin için hayat boyu devam edecek bir kavram mı, yoksa yazmayı sonlandırmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?


Elbette ki gelecekle ilgili planlarınız vardır. Hayalleriniz mesela… Yazı hayatında plan yapmak benim için zor. Zira yazı kendi planıyla geliyor. Size uygulamak düşüyor. Bir mühendis gibi proje üzerinde düşünemiyorsunuz. Ne zaman nasıl hangi konu ve şartlarda ortaya çıkar? Bilinmez. İhtiyaçtan doğar ifadesi bu soruya daha açıklık getirecektir. Yazar için yani tefekkür eden düşünen kafa yoran için diyorum yazmanın sonu yoktur. Bunu siz sonlandıramazsınız. Bazen günlerce elinize kalem almadığınız olduğu gibi günlerce elinizden kalemi düşürmediğiniz de olur. Yani yazarın gecesi gündüzünden, mevsimleri de normalinden uzundur.


10-Günümüzün gençliğine, yarının yetişkinlerine söylemek istedikleriniz, tavsiyeleriniz var mı?


Genel de çok okusunlar diyerek başlıyoruz söze. Okumalarını tavsiye ediyoruz. Doğrudur da. Ancak ben hayatın farkında olmalarını tavsiye ediyorum. Farkına varırsanız okursunuz, düşünürsünüz, yazarsınız, eser bırakma gayreti içerisine girersiniz. Hayat farkına varmakla başlıyor. Ayrıca; Sahip olduklarımızı gözden kaçırmamak gerek. Bu anlamda örnek alınacak kişileri tespit etsinler.  Günü kurtarmak yerine günü kazanmaya gayret etsinler. Bugünün yetişkinlerine de bir sözüm olacak. Gençliğin geçtiği yol sizin bıraktığınız yoldan başkası değildir. Dikkat hem de pür dikkat!


Böyle bir söyleşi içerisinde bulunmak büyük haz duydum. Teşekkür ediyorum.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.